- 51 - KAVUŞMA

Comincia dall'inizio
                                    

- Ben hemen doktoru çağırıp geliyorum.

        Rüveyda odadan çıkarken gözlerimi yumup bana ne olduğunu düşünmeye başladım. Bunu düşünmek yeni geliyordu aklıma. Ne olmuştu bana?

        Zihnimi ne kadar zorlasam da nezaretteki birkaç sahne dışında başka bir şey gelmedi gözümün önüne. Benim nezarette ne işim vardı? Kimin yüzünden buradaydım?  Tüm bunları düşünürken içeri telaşla giren Rüveyda'nın hemen arkasından doktor girdi. Doktor yüzünde gülümsemeyle yaklaştı yanıma.

- Rüveyda Hanım haklıymış, uyanmışsınız.

- Evet, Rabbime şükürler olsun uyandı doktor bey, uyandı.

      Rüveyda, ellerini ağzında birleştirmiş ve hâlâ ağlıyordu. Neden bu kadar şaşırıyorlardı bu duruma? Doktor, elinde tuttuğu ışıkla gözlerime bakarken, yine boğazımı ıslattım yutkunarak.

- Doktor bey, neden hareket edemiyorum?

- Oldukça uzun bir süredir hareketsiz vücudunuz, gayet normal hareket edememeniz. Şimdi vereceğim serumlarla toparlayacaksınız inşallah.
- Ne kadar süredir buradayım ki ben?

- Yaklaşık 5 aydır uyuyorsunuz Kerim Bey.

- Ne?

      Şaşkınlığım tüm düşünebilme yetilerimi tıkarken sindirmeye çalışıyordum 5 ayı. Ne demek 5 ay? Ne oldu da bana uyudum bu kadar? Şaka mı yapıyorlardı yoksa? Rüveyda'ya baktım nemli gözlerini silmeye çalışarak gülümsemeye devam ediyordu. Gözlerindeki nem kalbimi ıslatıyordu. Ağlamasaydı keşke böyle.

-  Siz... Ciddi değilsiniz, öyle değil mi?

      Sesim artık kendini bulmuştu. Fısıldar gibi değildi. Rahatlıkla konuşabiliyordum.

- Ben hemşire hanıma size vereceği ilaç ve serumları bildiririm. Şimdi bir ameliyata yetişmem lazım. Geçmiş olsun.

- Peki doktor bey, sağolun.

       Rüveyda, doktor odadan çıktıktan sonra kapıyı kapatıp yanıma geldi. Ben ondan bir cevap beklerken o hiçbir şey demeden sardı kollarını bana. Ben de ona sarmak istedim aynı şekilde kollarımı ama yapamadım. Ona sarılamamak, bedenimi dipsiz kuyulara bırakmak gibiydi. O sarılırken öylece durmak kalbimin yerini değiştirmek gibi bir şeydi. Vücuduma emir veremeyen beynim kalbimi nasıl yönetebilirdi ki? Şu an oturmuş ağlayan kalbime ne diyebilirdi?

- Seni çok özledim Kerim.

       Özlemek ve sarılamamak... İnsanı alıp yerden yere vuruyordu.

- Toprak gözlü, kollarımı kendine sarabilir misin? Lütfen...

       Rüveyda sevinçten âdeta kahkaha atar gibi gülerek kollarımı yavaşça kaldırıp kendi boynuna attı. Şimdi uyanmıştım işte ben. Şimdi harekete geçmişti yaşama dair duygularım ve organlarım. Kalbim yeni yeni atmaya başlamıştı sanki.

- 5 aydır her gün bana ' toprak gözlü ' demenin hayaliyle açıyorum gözlerimi güne. Her gece uyurken gözlerinin mavisinde huzura dalmanın hayalleriyle kapatıyorum gözlerimi.

- 5 ay konusunda ciddisiniz siz yani.

- Evet, 5 aydır hasretim ben sana, gözlerine...

     Rüveyda'nın sesi hâlâ titriyordu.

- Ağlama toprak gözlü. Dayanamıyorum, gözyaşlarını silememeye dayanamıyorum.

        Kapının açılma sesiyle Rüveyda, kollarımı indirerek kendisi de çekti kollarını bedenimden. İçeri giren hemşire gülümseyerek yanımıza yaklaşırken Rüveyda'nın memnuniyetsiz bakışlarını görebiliyordum. Gülümsememe neden olan bu bakışlar bana döndüğünde yerini sert bir bakışa bırakınca gülmemenin şu an benim için daha hayırlı olacağına inandım. Yoksa son gülüşüm olabilirdi.

AŞKIN ÖRTÜSÜ Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora