Bölüm 35: 'Lütfen kurtar, lüt-fen'

45.8K 2.3K 91
                                    







***


Öyle bir seveceksin ki, yüreğinden kimse ayıramayacak. Ve öyle birini seveceksin ki, seni gözleriyle bile aldatmayacak.


***

        Arabayı ani bir frenle Bulut Konağının önünde durdurdu genç adam. Konağın kapısında bir sürü araba vardı. Neredeyse bütün aşiret toplanmıştı. Ahsen ve Yavuz da geldiğine göre sayı tamamlanmıştı. Yavuz, Ahsen ile birlikte konaktan içeri girdiğinde Ömer başındaki silahla dizleri üzerinde oturtuluyordu. Bütün ağalar karşısına dizilmiş nefret dolu gözlerle bakıyorlardı. Ahsen bu sahne karşısında irkilmişti. Genç adamın başındaki silahın patlayıp hayatına son verebileceği gerçeği henüz daha toparlayamadığı vücudunu harekete geçirmişti. Bir eliyle ağzını kapatmış diğer eliyle de midesini tutuyordu Ahsen. Ayşe'nin ortada olmayışı onu daha fazla endişelendiriyordu.

        Yavuz ağalara doğru yaklaşıp olaya dâhil olma niyetindeydi. Fakat Aybar Ağa'nın sabah yediği tokadı hala sindirememesi her şekilde Yavuz ve Ahsen'in daha fazla üzerine gitmesine neden oluyordu.

     ''İyi saklayamamışsın Yavuz Ağa. Bak hemen bulunuverdiler. Ama hakkını yemeyelim iyi rol yapmışsın. Az daha inanıyorduk.'' Dedi Aybar Çiyeşan. Bir şeyler düşünüyormuş gibi kafasını kaşıyordu. ''Şimdi sana ne ceza versek diye düşünüyorum. Bir türlü bulamadım. Bir önerin var mı?''

        Yavuz ne diyeceğini bilmiyordu. Çocukların bu kadar kolay bulunması imkânsızdı. Bir şekilde gerçeği öğrenmeliydi. ''Sen neden bahsediyorsun Aybar Ağa?''

     ''Boşuna inkâr etmeye çalışma. Her şeyi biliyoruz. Sen yardım etmişsin o i*lere.'' Yakup Bulut araya girdiğinde öfkesi bütün Antep'i yakıp kavurabilirdi. Kızının kaçmasına yardım eden bu karşısındaki ağa bozuntusuna gününü göstermek için can atıyordu.

     ''Kendi kızına yakıştırdığın kelime bu mu Yakup Bulut?''

     ''Gerçekten hâlâ kızım mı yoksa değil mi onu birazdan öğreneceğim. Bu seni ilgilendiren bir mesele değil. Sen kendini kurtarmanın yollarını ara.''

        Üst kattaki odalardan gelen ağlama sesleri yaklaşırken bütün bakışlar o tarafa dönmüştü. Ayşe, ağabeyi tarafından sürüklenerek merdivenlerden aşağıya indiriliyordu. Genç kızın ağlamaktan şişmiş gözleri her şeyin özetiydi aslında. Hüseyin kız kardeşini savurur gibi Ömer'in yanına fırlatıp babasına döndü. Söyledikleriyle eş zamanlı belindeki silahı çıkartıp Ayşe'nin başına doğrulttu. ''Kirlenmiş.''

        Konaktaki kadınlar ağlamaya başladığında aslında hüküm verilmişti bile. Şimdi sıra tetik çekmekteydi. Ahsen'in artık ayakta duracak gücü kalmamıştı. Şu iki günde yaşadıkları her şeyiyle fazlaydı genç kıza. Daha Yavuz'un Ayşe ile Ömer'in kaçmalarına yardım edişine sevinememişti bile. İki gence doğrultulmuş tetikler çekilip silahlar patlarsa neler yapabileceğini aklı hayali almıyordu genç kızın. Can almayı bu kadar kolay mı sanıyorlardı bu insanlar? Eğer bu kadar kolaysa hepsinin canını şuracıkta alıverirdi genç kız. Bunu yapmaya gücü de vardı cesareti de.

     ''Hüküm bellidir. Bu ikisinin canı burada alınacak. İkisinin de canını Hüseyin alacak.'' Aybar Ağa hükmüne imzayı atarken Hüseyin ve ailesinin ne düşündüğünü umursamıyordu. Hüseyin kız kardeşinin cellâdı olarak atanmıştı ama bunu yapabilir miydi bilmiyordu. Uzaktan asarım keserim demesi öyle kolaydı ki. İş ciddiye binince kimse gerçek cesareti bulamıyordu. Annesinin yanında ağlayan karısına baktı. Kucağında altı aylık kızı ve annesinin eteğine sığınmış beş yaşındaki oğlu katil bir babayı hak ediyorlar mıydı gerçekten? Büyüdüklerinde babaları sorulduğunda gerçek cevabı vermeye cesaret edebilecekler miydi? Ne büyük ikilemdi. Bir tarafta namus vardı diğer tarafta masum insanların mahvolacak hayatı. Töre diye geçirdi içinden Hüseyin. Kim karşı çıkabilirdi? Boyun eğmek zorundaydı. Çünkü töre çocuklarına sahip çıkacaktı. Başka türlüsü mümkün değildi.

AH SENDE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin