Bölüm 32: 'İçinde ufacık bir insanlık olmasını öyle çok dilerdim ki...'

47K 2.3K 42
                                    








***


Ben kendimi sensizliğe alıştırıyorum, sen de kendini bensizliğe alıştır diye.


***









        Yavuz Ahsen'in yanından ayrıldıktan sonra konağa geçmişti. Bütün gece gözünü kırpmamış sabahı sabah etmişti. Gece boyunca konağı basılacakmış gibi tetikteydi. Fakat gelen giden olmamıştı. Ayşe'nin yokluğu fark edilmemişti demek ki.

        Saatler geçmek bilmiyordu. Güneş doğmuş konak uyanmaya başlamıştı. Her an Yakup Ağa ve adamları kapısına dayanabilirdi. Üzerine siyah pantolonunu ve beyaz gömleğini giyip düğmelerini ilikledi. Gömleğinin kollarını katlayıp odasından çıktı. Çoktan hazır edilmiş herkesin yerini aldığı kahvaltı masasına oturup bir şeyler yemeye çalıştı. İştahı yoktu. Konaktan çıkmamak için ağırdan satıyordu. Olası bir baskın olursa annesi tek başına kalsın istemiyordu. Bu işi kendi halletmeliydi. Tabağındaki zeytinden bir tanesini çatalına takıp ağzına götüreceği sırada konak kapısı gürültüyle açılmıştı. Masadaki herkes korkuyla sıçrarken bakışlar kapıdan girenlerdeydi.

        Yakup Bulut hışımla Yavuz ve ailesine doğru yaklaşıyordu. Yavuz onu çok fazla yormayıp yolu yarılamıştı bile. Karşısına dikildiği adamdan santimlerce kısa olmasına rağmen Yakup Ağa da korkusuzdu.

     ''Bu yaptığın nedir Yakup Ağa? Konağıma böyle nasıl girersin?''

     ''Ayşe ve o it nerede?''

     ''Ne demek istiyorsun?'' Yavuz öyle doğal davranıyordu ki Melek gerçeği bilmese inanacaktı ağabeyine. Yavuz'daki büyük yetenekti doğrusu. Böyle iyi rol usta oyunculardan bile çıkmazdı.

     ''Kızım nerede dedim.''

     ''Nereden bileyim senin kızın nerede? Niye bana soruyorsun?''
''O it kaçırmış kızımı. Sen de yardım etmişsindir. Şimdi Yavuz Miroğlu getir kızımı bu iş bitsin. Yoksa soy adın bile seni kurtaramaz.''

     Yavuz Melek'e Arslan'ı buradan götürmesi için işaret verdikten sonra Yakup Ağa'yı süzdü. Ne kadar aşağılık biri olduğunu bir kez daha anlıyordu. Tek başına gücünün yetmeyeceği şeyler söylüyordu ve bunu Aybar Çiyeşan'a dayanarak söylediğine kalıbını basabilirdi Yavuz Arslan Miroğlu. Ayşe ve Ömer'in kesinlikle yakalanmaması gerekiyordu. yoksa ikisini de kurtaramayabilirdi.

     ''Kızın nerede kiminle bilmiyorum Yakup Ağa. Beni boş şeylerle itham ediyorsun.''

     ''Boş şeyler mi? Bu işin arkasında sen ve karın yoksa ben de Yakup Bulut değilim. Karın nerede? İkiniz bir olup kaçırdınız değil mi kızımı?''

     ''Doğru konuş Yakup Ağa! Karımın ve benim bu işle bir alakamız yok. İstedik kızını vermedin. Daha ne yapabilirdik ki?''

     ''Çağır karını gelsin söylesin doğruyu.''

     ''Ahsen burada değil.''

     ''Neredeyse söyle o zaman.''

     ''Bu seni ilgilendirmez. Git de kızını ara. Yanlış yerde zaman kaybediyorsun .'' Yakup Ağa ardındaki oğluna dönüp bir şeyler söyledi. Hüseyin acelece çıktı konaktan.

     ''Karını da bulacağım kızımı da. Bu yaptıklarınızı da size ödeteceğim.''

     ''Doğru konuş! Senin üstün bir ağayla konuşuyorsun!''

AH SENDE (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin