27.Bölüm-Tek Gerçek

13.8K 437 38
                                    

Multimedya Asel canlarım

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Multimedya Asel canlarım. Kitapla ilgili kapak çalışması veya normal Kolaj yapanlar instagramdan wattpaducurum adlı hesaba atabilirsiniz. Kesinlikle paylaşacağım :) bölüm şarkısı Ferman Akgül - Yürüyorum İçimde kesinlikle dinleyin. Keyifli okumalar:)


Bazen bir kelime ile bir cümleyle hayata tekrar tutunuruz. O cümledeki duygu ve his hayatla aramızdaki bağı oluşturur. Yiğit'in ağzından çıkan her kelime her cümle beni hayata daha çok bağlıyordu. Bu aralar da fazla itiraflı ve romantik geçmişti. Bana söylediği her şey beynimde taht kurmuştu. Tahtını başka bir şeye bırakacağa da benzemiyordu. Bırakmasındı da zaten.

"Tamam anne. Asel hadi çıkalım."

İsmimi duyar duymaz yüzümdeki aptal sırıtışı silip ayaklandım ve Yiğit'in peşinden salondan çıktım. Yiğit böyleydi işte. İnsanların içinde hep soğuk davranıyordu bana karşı. Umursamaz halleri vardı. Oysa yalnızken öyle miydi? Öyle güzel konuşuyor öyle güzel bakıyordu ki... O bana baktıkça kalbimle beynim yer değiştiriyor , ruhum başka alemlere gidiyor konuşmaya başladığında geri geliyordu. Bu durumu onunla sonra konuşmayı aklıma not edip ceketimi giydim ve bahçeye çıktım. Yiğit arabamın anahtarını almama izin vermemişti. İlla kendisi götürüp getirecekti. Yarası da bayağı iyileştiği için araba kullanabiliyordu. Yolcu koltuğuna geçip kemerimi bağladıktan sonra Yiğit'e döndüm.

"Okuldan sonra annemlere gideceğim."

"Tamam ben gelir alırım."

"Gelmene gerek yok taksiyle gidebilirim ya da Gamze bırakır."

"Uzatma işte Asel. Gelirim dediysem gelirim."

Oflayıp önüme döndüğümde saçım aşağı doğru çekildiğinde saçımla aynı anda kafamda sola doğru eğildi. Dönüp en kötü bakışlarımı atacakken gülümseyen bir Yiğit bulmak beklediğim en son şeylerin arasında bile değildi. Çatık kaşlarım eski halini alırken yüzümde bir tebessüm oluştu. Pislik işte. Bir an sinirden deli ederken hemen arkasından gülümsetiyordu. Bir an üzüntüden kanser ederken bir öpücükle iyileştiriyordu. Değişik bir adamdı ve ben bu değişik adamı seviyordum. Arabayı çalıştırıp sürmeye başladığında ona bakıp gözlerimi devirdim. Yine kemerini takmamıştı. Sanki göbeği var beyefendinin. Dümdüz kaslı karnın var bahane edecek bir göbeğin bile yok ne diye takmıyorsun sanki?

"Şu kemerini takmayı düşünüyor musun?"

"Hayır."

Bu kadar net olmak zorunda mıydı? Ah evet tabi ki. O Yiğit Han Yücel'di!

"Lütfen takar mısın?"

"Gel de tak."

Bana dönüp konuştuğunda gözlerinden geçen ifadeyi anlayamamıştım. Ama inatsa inattı. Emniyet kemerimi açıp üzerine doğru eğildim ve emniyet kemerini tutup çekmeye başladım. Emniyet kemerini çektikçe ben de geriye doğru gidiyordum. Yüzünün hizasından geçerken burunlarımız sürttü ve Yiğit'in gözlerinden muzip ifadeler geçmeye başladı. Başını yukarı kaldırıp burnuma bir öpücük kondurur kondurmaz geri çekildim ve kemeri takıp yerime oturdum. Yüzüm kırmızıdan bordoya dönerken kendi emniyet kemerimi takıp başımı yola çevirdim. Ne güzel bina o öyle. Yolu da ne iyi yapmışlar. Oh maşallah. Ben utançtan başımı ona doğru çevirmezken Yiğit arabayı okulun önünde durdurmuştu. Çantamı koluma takıp kapıyı açtım ve arabadan indim. Böyle anlarda Yiğit de üstüme daha fazla gelmiyordu Allah'tan. Anlıyordu utandığımı ve beni daha fazla zorlamıyordu. Kapıyı kapatıp okula doğru yürümeye başladım. Arabanın gitme sesini duyduğumda derin bir nefes alıp geri üfledim ve sınıfa yürüdüm.

UÇURUM (Tamamlandı)Where stories live. Discover now