flashback

1.9K 119 12
                                    

Endişeliydim. 

Calum'un dediği şeyler aklımdan bir an olsun bile çıkmıyorken, söylediği birkaç kelimenin huzurumu bu kadar kaçırmasına şaşırmıştım. Yani, her zaman için Charlyne'le aramıza bizden başka kimse giremez diye düşünürken kendimi bir anda onun söylediklerini kafama takarken bulmak tedirgin hissettirmişti, öyle ki, dikkatim yanımda uyuyan bu güzel bedenden tamamen uzaklaşmıştı.

Calum, gerçekten de onu benden alabilir miydi? Charlyne'e elimden gelen her şeyi vermeye çalışıyordum ama Calum'un dediklerine göre bunlar sürekli kendi kendimi avuttuğum koca yalanlardı. 

Öyle olmamasını umuyordum çünkü düşününce söyledikleri doğru gelmiyordu.

Charlyne dışarıdan bakınca da benimle mutlu gözüküyor muydu yoksa onu görmek istediğim gibi mi görüyordum? 

Elimde içmeyi unuttuğum sigaranın izmariti parmaklarıma kadar ulaşıp sıcaklığını parmaklarıma çarptığında irkilerek sigarayı yanda duran kül tablasına koydum ve küfür ederek örtünün üzerine düşen külleri elimin tersiyle yere itekledim.

Calum piçi yüzünden pakette ki son sigaram içemeden bitmişti.

 "Zayn?" küçük eller, göğsümden destek alarak doğrulduğunda belki de bir süre sonra göremeyeceğim bu dağılmış görüntüsünü inceledim.

Birbirine karışmış saçlar, şişmiş dudaklar, yanağında ki yastık izi ve boynuna bıraktığım izlerle, benim bluzumun içinde bana bakıyorken bile çok güzeldi. Onun uyku mahmuru hallerine bayılıyordum. Bir sarhoştan farkı olmuyordu ve beni daima gülümsetiyordu.

"Tanrım, ölüyorum." diye fısıldadı kendini göğsüme bırakıp ellerini çenesinin altına gizlerken gözleri yeniden kapandı. 

"Birileri dün gece fazla hırpalanmış." gülerek ona sataştığım da sıkıntıyla inledi. "Neyin hıncını aldığını bile bilmiyorum," elinin birini karnıma bırakırken yüzünü göğsüme sürterek sıcak nefesini dışarı üfledi.

"Özlem gideriyordum diyelim."  elimi yüzüne koyarak saçlarını kenarı itelediğimde kirpiklerini aralayarak bana o güzel bakışlarından birini attı. Bir şeyden şikayet edecek gibi olsa da kaşlarını çattıktan sonra dik bir konuma gelerek kafasını yüzüme yaklaştırdı.

"Senin neyin var?" 

"Ne?" kaşlarımı çatarak ona baktığımda bağdaş kurarak oturdu ancak bu ona acı vermiş olacak ki yüzünü buruşturarak inlememek için dudaklarını birbirine bastırdı. 

"Moralin bozuk gibi. Ne olduğunu anlat." nereden anlamıştı?

"Bir şeyim yok." diyerek direttiğimde kafasını iki yana salladı. "Nedense buna pek inanasım gelmedi." 

"Sadece kuruntu yapıp bu güzel pazar sabahımızı mahvediyorsun, buraya gel." kolundan tutarak onu kendime çektiğimde başını boyun girintime yaslayıp titrek bir nefes aldı.

"Konuşmak istediğinde bana anlat tamam mı? Birlikte üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok." dudaklarını boynumda hissettiğimde gülümseyerek gözlerimi kapattım. Bana aşıladığı bu güven hissine hayran kalmaktan kendimi alamıyordum, herkesten daha çok ona  güveniyor, kendimden daha çok seviyordum.

Benim böyle hissetmeme sebep olan bir kadını kaybetmenin aptallık olacağını biliyordum ve, ben bu dünyada ki en büyük aptaldım.

**

"Gelmek istediğimden emin değilim." dedi sıkıntıyla yüzüme bakarak. "Hadi ama, kimse onları dert etmeyecek, biliyorsun." aslında edeceklerdi. Özellikle Louis ama Calum'un dün gece onunla ne yaptığımı bilmesini, görmesini istiyordum.

When I Was Your Man || z.mDär berättelser lever. Upptäck nu