flashback

2.1K 120 26
                                    

"Charlyne?" dış kapıyı açıp içeri girdikten sonra ismini mırıldandım ancak onun olduğu bir yere göre ev fazla sessizdi. "Charlyne!" diye bağırdım bu sefer ama ses yoktu. Kaşlarımı çatarak elimde ki alış veriş poşetlerini sakin bir şekilde mutfağa götürüp tezgahın üzerine bıraktım. Onu aramak için cep telefonumu cebimden çıkarıp numarasını çevirdim ancak telefonun ekran ışığı az ilerimdeki koltuğun yanında duran masanın üzerinde yanıp sönmeye başladı. 

"Sikeyim." sinirle telefonu kapatıp tezgahın üzerine bıraktım. 

Neredeydi bu? Telefonunu bile almadan nereye gitmişti?

Bensiz dışarı çıkmasından yana bir problemim olmasa da bana gideceği yeri haber vermesini istiyordum. Burada işler belli olmuyordu ve bu yüzden nerede olduğunu bilmeliydim ki, bir sorun çıkarsa güvende olduğundan emin olup, gidip onu alabileyim.

Ama şimdi, nerede olduğunu bile bilmiyordum ve telefonu evdeydi.

Endişelenmeye başlamalı mıydım?

Etrafta çok fazla dolaşabileceği yada, oturup birileriyle bir şeyler içebileceği bir yer yoktu. Olsa bile onun burada takılabileceği bir arkadaşı yoktu ve en iyi ihtimalle bir parkta oturup tek başına sallanıyordu.

En kötü ihtimalle ise de beni terk etmişti.

İşte bu ihtimal kalbimi küçük bir elle kavrayıp avuçları arasında sıkmaya başladığında odamıza ilerledim. 

Bir yandan içeride sakince uyuyor olmasını dilerken bir yandan da bunun doğru olmaması ihtimaliyle daha geç karşılaşmak için yavaş adımlarla ilerliyordum. Sonunda odanın önüne vardığımda kapıyla uzun bir süre bakıştım.

Eğer odada da değilse, ve eve tekrar geri gelmezse ne yapacaktım? Alnımı kapıya yaslayıp elimi kapı koluna koydum ve derin bir nefes aldım. Lütfen içeride olsun.

Tanrım, lütfen. 

Kapıyı yavaşça aralayıp, kapattığım gözlerimi açarak odanın içine baktım. Yatağın örtüsü sabah bıraktığımın aksine düzenli bir şekilde toplanmıştı ve yine sabahın aksine içerisinde Charlyne yoktu. Elimi saçlarıma geçirip stresle saçlarımı karıştırdım. 

Neredeydi. Hangi siktiğimin cehennemine kaybolmuştu.

Hayatımda bekli de neredeyse ilk defa buz kestiğimi ve üşüdüğümü hissettim ama yüzüm kafatasımın içinde zonklayan kalbim yüzünden alev almıştı. Bana böyle hissettirmemesi gerekiyordu. Kapıyı sinirle çarparak kapattım.

Ve her yere baktım. Yatağın altına bile. 

Gerçekten orada bulabileceğimi düşünerek yatağına altına dahi baktım ancak fotoğraflarımızı koyduğu kutudan başka bir şey yoktu.

Siktiğimin fotoğrafları.

Yere oturup dizlerimi kendime çekerek bakışlarımı karşıdaki dolaba diktim. Hiçbir yerde yoktu. Zaten onlarca odası olan bir evde yaşamıyorduk. Mutfakla salonu birbirinden ayıran yarım bir duvar banyo tuvalet ve bir odadan ibaret bir evde yaşıyorduk. Ve ben mümkün olabilecek her yere bakmıştım.

Yatağın altına bile.

Gözlerimi diktiğim dolaptan ayıracak gibi oldum ancak aklıma bir şey geldi.

Dolap. 

Eşyaları.

Eğer beni terk ettiyse  eşyalarını almıştır değil mi? Yada.. Bilmiyorum. Almamış mıdır? Telefonunu bile bıraktıysa eşyalarını neden alsındı ki?

When I Was Your Man || z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin