"Hatırladın mı şimdi?" diye sordum. Bana öfkeyle bakarken dudaklarını sertçe birbirine bastırıyordu. Çene kemiğinin hemen üstünde gamze gibi bir boşluk oluşmuştu ancak bunun tatlı bir gamze değil dişlerini sıkmaktan oluşmuş bir öfke çukuru olduğunu biliyordum.

"Hatırladım oldu mu?" diye bağırdı. Kolumu bırakıp parmaklarını saçlarının içine daldırdı. "Kafayı mı yedin sen? Gebermek mi istiyorsun?"

Söylediği diğer şeyleri yok sayıp, "Beni hatırladığına göre..." dedim asıl konumuza dönerek. "Şimdi benden özür dileyebilirsin."

Öfkeli olsa da bakışlarını benden yine kaçırdı. Bu konudan kaçınmak istediğini görebiliyordum; muhtemelen beni öptüğü için bir gün pişmanlık duyacağını hiç düşünmemişti. Daha önce öptüğü kızlar peşine takılıp benden özür dile diye tutturmadığı için şu an bana gıcık oluyordu eminim. Pişman olmuştu. Olmalıydı da.

"Ben seni öpmedim sadece ağzından hapı almaya çalışıyordum," dedi. Cevabı karşısında ağzım hayretle açıldı.

"Hapı bana sen vermiştin!" diye bağırdım kendime hâkim olamayarak.

"Evet ama kullanmana izin vermeyecektim," diye kendini savundu.

"Evet çünkü beni öpmek için bahane olarak kullanacaktın," dedim.

Kaybettiğini anlayıp sesli bir şekilde nefesini dışarı bıraktı. Benden özür dileyeceğini düşündüğüm anda yanımızda siyah bir jeep durup kornaya bastı. İkimiz de aynı anda arabaya dönüp baktık; aracın içinde dalgalı açık kumral saçları olan bir çocuk vardı.

Bana kısa bir bakış attıktan sonra Ayaz'a bakıp, "Hadi," dedi.

Ayaz jeepin arka kapısını açıp başıyla arabanın içini göstererek, "Bin hadi," dedi bana. İtiraz etmek için bir nedenim olmadığı için ayakkabılarımı elime alıp yüksek arabaya tırmanır gibi bindim. Ayaz kapımı kapattıktan sonra öne geçip oturdu. Ben de hemen ayakkabılarımı giydim çaktırmadan.

Dikiz aynasından kumral çocuk ile göz göze geldik. "Bizi tanıştırmayacak mısın?" diye sordu çocuk Ayaz'a. Bizim yaşlarımızda görünüyordu; belki benden birkaç yaş daha büyüktü ama yaşlar konusunda tahmin yürütmekte pek iyi değildim.

Ayaz çocuğun söylediği şeyi adeta yok sayıp, "Herkes Altın Vuruş'ta mı?" diye sordu.

Çocuk Ayaz'a, "Evet," diye kısaca cevap verdikten sonra tekrar gözleri dikiz aynasından bana baktı. "Bu arada ben Eren," diye kendisini tanıttı.

"Gamze," dedim gülümseyerek. Demek Ayaz'ın da arkadaşları vardı.

Ayaz Eren'in bana kendisini tanıtmasından rahatsız olmuş gibi ona yandan ters ters bakıyordu ama bir şey de söylemedi.

"Sana ne oldu kriz mi geldi?" diye sordu Eren tekrar yola döndüğünde. Ayaz'ın tere bakışlarını fark etmedi. Bunu o kadar rahat bir şekilde sormuştu ki sanki oldukça sıradan bir olaydan bahseder gibiydi.

"Evet," diye cevap verdi Ayaz isteksiz bir şekilde. Bu konu hakkında konuşmak istemiyordu, oldukça açıktı.

"Kaç gündür neden kullanmadın anlayamadık zaten," dedi Eren. "Bu kadar uzun süre kullanmazsan krizin geleceğini biliyor olman gerekirdi."

Ayaz ile dikiz aynasında gözlerimiz buluştu; benim de ona baktığımı görünce gözlerini tekrar yola kaçırdı ve sessizleşti.

Uzak durmam gereken o değilmiş.

Kaşlarımı çatıp bir Ayaz'a bir de Eren'e baktım arkalarından. Eren de mi bağımlıydı? Konuşmalarından anladığım buydu. Ayaz az önce herkes Altın Vuruş'ta mı? Diye sormuştu; Eren gibi başka arkadaşları da mı vardı?

ZEHİR (1)On viuen les histories. Descobreix ara