36.BÖLÜM

209K 5.7K 1.5K
                                    

36. BÖLÜM

Hayatım boyunca hep birilerinin yaptığı hataların cezasını ben çekmiştim. Babam annemi aldatmış, annem başka bir adamla evlenmişti ama sonunda ikisi de olmak istedikleri yerdelerdi. Ceza çeken sadece bendim. Anıl bana tecavüz etmeye çalışıp ortaya bir yalan atmıştı, sonunda yine asıl cezayı çeken ben olmuştum. Ayaz Buket'e ceza vermek isteyerek bir intikam planı kurmuştu ama yine asıl cezayı çeken bendim.

Kemerin sırtıma çarptığı yerler sırtımda kesikler oluşmuş gibi tenimi yakarken karnıma attığı tekmeler yüzünden de midem ağrıyordu. Dizlerimin üstüne düştüğüm yerden güçlükle kalkıp bir yerlere tutuna tutuna bahçeden çıkmayı başardım.  Üzerimde sadece ince bir kazak vardı ve yanımda olan tek şey de cep telefonumdu. Nereye gideceğimi bilemeden duvarlara tutunarak caddeye doğru yürümeye devam ettim.  Yürürken sırtıma değen kazağım canımı yakıyordu. Evden yeterince uzaklaştığımı düşündüğümde bir duvarın dibinde durdum ve düşünmeye çalıştım.

Ayaz'ı aramayacaktım. Her şeyin sonunda yine onun kollarında olacağımı biliyor olsam da en azından bu gece onu görmek istemiyordum. İçimde o kadar ağır kelimeler birikmişti ki onun canını yakacağımı biliyordum ve her şeye rağmen onun canı yansın istemiyordum.

Ebru ve Çınar'ı düşündüm önce. İkisi de şu an sahip olduğum en yakın arkadaşlarımdı ama ikisi de benim ve Ayaz'ın ya da diğer Altın Vuruş çocuklarının karanlık hayatlarına o kadar zıt hayatlar yaşıyorlardı ki onları bu karanlık dertlerin içine sokmak istemedim. Ailelerinin neden böyle problemli insanlar ile arkadaşlık yapıyorsun gibi sözlerine maruz kalmalarını istemiyordum.

Telefonumu çıkardım ve rehbere girdim. Arayabileceğim iki isim vardı karşımda: Can ya da Doruk. Aslında Can'ı aramanın daha iyi olacağını düşünüyor olsam da bu gece iyi olan her şeyden uzak durmam gerektiğini düşünerek Doruk'u aradım. Can nedense bana çok masum geliyordu. Tüm bu zehrin içinde olsa da en az Ece kadar masum geliyordu bir şekilde.

Telefonunu açmasını beklerken diğer elimle kazağımı sırtımdan uzaklaştırmaya çalışıyordum. Utanmak gibi bir duygum olmasaydı kazağı çekip çıkarabilirdim.

"Efendim?" Doruk'un şüpheli ve meraklı ses tonunu duyunca midemdeki ağrıya rağmen derin bir nefes almaya çalıştım.

"Ben Gamze," dedim güçlükle. Konuşmak karnıma bıçak saplanıyormuş gibi bir his veriyordu. "Ayaz yanında ise benim aradığımı belli etme!" diye uyardım hızlı bir şekilde.

"Evimdeyim ben," dedi Doruk hemen. Onu bu saatte arayıp, bu şekilde konuştuğum için şaşırmış olsa gerekti. "Evde kötü bir şey mi oldu?" diye sordu sonra sanki bunun olmasını bekliyormuş gibi.

"Bir ihtiyacın olursa ara demiştin ya..." diye hatırlattım ve acı ile duraksadım. "Yardıma ihtiyacım var. Beni almaya gelebilir misin?" Mideme aniden saplanan sancı ile inleyip, iki büklüm oldum. "Evin oradaki caddedeyim." diye ekledim içimde kalan son nefesimin kısık sesiyle.

"Bekle orada," dedi Doruk. Harekete geçtiğini duyabiliyordum. "Hemen geliyorum."

Telefonumu kulağımdan çekip gözlerimi sımsıkı kapatarak avucumun içinde sıktım. Midemdeki sancı öyle güçlendi ki sırtımdaki ateşten kesiklerin acısını bile bir an için unutturdu. Kusacağımı hissederek hemen bir kenara çöktüm ve gözlerimden yaş gelecek kadar acı çekerek midemi boşalttım.

Bir süre soluk soluğa çöktüğüm yerde bekledikten sonra dişlerimi sıkıp ayağa kalktım ve duvardan destek alarak  kustuğum yerden uzaklaştım. Bir kaldırıma oturup ellerimi karnımın üzerine koydum ve alnımı dizlerime yaslayarak beklemeye başladım.

ZEHİR (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin