9. BÖLÜM

308K 5.6K 1.2K
                                    

9. BÖLÜM

Vücuduma aldığım darbelere ne kadar süre uyanık kalarak direnebilmiştim bilmiyordum ama bir noktadan sonra fiziksel acı katlanılamaz bir hale gelmiş olmalı ki bedenim kendini kapatmış olmalıydı.

Göz kapaklarım titreyerek tekrar açıldığında zihnim anahtarı bir çocuğun kontrolüne geçmiş bir oda gibi bir aydınlanıyor bir kararıyordu. Geçmişe dair bir şey anımsayamıyor, şu ana ise tam olarak tutunamıyordum.

"Gamze?" dedi hemen yanıbaşımda telaşlı ve öfkeli bir ses. Sesin sahibini tanıyordum ama tam ismini söyleyeceğim anda çocuk ışıkları kapatıyordu sanki. "Gamze beni duyuyor musun?"

Bedenim sert zeminde uzanıyordu ama başım daha yumuşak ama kaskatı bir şeyin üstündeydi. Bir şeyler hissediyordum ama uyuşuk gibiydim. Telaşlı ses küfür edince kaşlarımı çatmak istedim ama ifadelerimi nasıl kontrol edebileceğimi bilmiyordum. Canımın yandığını ona söylemek istiyordum.

Başımın altında duran kişi kıpırdandı söylenerek sonra bir an sessizlik oldu. "Can hâlâ Altın Vuruş'ta mısın?" diye sorarken sesi aceleciydi. Karşı tarafı kısa bir an dinledikten sonra, "Arabanı çalıştır hastaneye gideceğiz. Gamze yaralanmış," dedi.

Küçük çocuk zihnimin odasındaki ışığı tekrar kapattı. Omuzlarımda ve bacaklarımın altında eller hissetmemin hemen ardından sıcak ve sert bir bedene yaslanarak havalandığımda zihnimdeki karanlık da dağıldı yeniden.

"Ayaz..." Dudaklarımdan çıkan ismine bir karşılık bekledim ama sadece nefes alış veriş sesleri duyuyordum. Belki de adını söylediğimi düşünmüştüm ama dudaklarımdan öteye gidememişti ismi.

"Ne olmuş bu kıza?" dedi başka bir ses. Kucağında sarsıldıkça canım daha çok acıyordu ama tepki veremiyordum. Bir yanım beni bir yere bırakmasını isterken diğer yanım hep onun kucağında kalmak istiyordu.

"Bilmiyorum," dedi beni taşıyan kişi. Dişlerini beni taşımakta zorlandığı için mi sıkmıştı yoksa öfkesini içinde gizlemeye çalıştığı için mi anlayamadım. Tekrar ismini söylemek ve o olduğuna dair ondan bir cevap alabilmek istedim ama ışık söndü yeniden.

Bir arabanın kapısının sertçe kapandığını duyduğumda sıçradım ve gözlerimin önüne sinirle arabasının kapısını kapatan Ayaz gelip gitti. Acıyla inledim.

Beni hâlâ kucağında tutan ve başımı göğsüne yaslayan kişi, "Tamam dayan güzelim," dedi. Göğsünün hızla inip kalktığını hissettim. "Hızlı sür!" diye emretti sonra arabayı kullanan çocuğa. Bağırmadı belki ama sesi kontrolsüz bir yükseklikte çıktı.

Kısa bir sessizliğin ardından arabayı kullanan çocuk konuşmaya başladı. "Eren her neredeysen Altın Vuruş'a git hemen," dedi. Telefon ile konuşuyor olmalıydı. Tüm isimler tanıdıktı ama hiçbiri net değildi zihnimde. "Doruk mekânda yalnız ve kendinde değil... Sonra anlatırım... Tamam acele et!"

Kucağında, başım göğsüne yaslanmış acı çekerken kapalı gözlerimin kenarında parmak uçlarını hissettim ama o kadar hafifçe dokunmuştu ki göz yaşım kadar hafif ve bana ait hissettirdi dokunuşu.

"Doruk'a ne oldu?" diye sorarken sesi öylesine sormuş gibi umursamaz çıktı.

"Fazla kaçırdı," diye cevap verdi Can. Ses tonu suçlu ve mahcup çıktı. "Zaten Gamze'ye de-" derken yanlış bir şey söyleyecekmiş gibi söylemekten vazgeçip yarım bıraktı cümlesini.

Saçlarımda hissettiğim parmaklar dondu kaldı. "Gamze'ye de ne?" diye sordu meraklı ama öfkelenmeye hazır bir tavırla.

"Saçmaladı işte bir şeyler ya ama kendinde değildi," diye arkadaşını savunmaya çalıştı. Ne söylemişti ki bana? Tam olarak hatırlayamıyorum. Zihnim şu an bir kararıyor bir aydınlanıyordu ama geçmiş hep pusluydu.

ZEHİR (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin