21. BÖLÜM

281K 6K 1.1K
                                    

21. BÖLÜM

Ayaz'ın dudakları dudaklarıma dokunduğu anda zehirlendiğimi biliyordum. Bu beni ilk zehirleyişi değildi onu da biliyordum. O gece, beni öperek o zehri ağzımdan aldığında beni aslında kendi zehri ile yakmıştı. O yüzden ondan uzak duramıyordum, o yüzden onu sevmekten vazgeçemiyordum çünkü duygularım artık onun zehrine itaat ediyorlardı.

Bir an her şeyi boş verip dudaklarımla dudaklarına tutunmak istedim ve gözlerimi kapattım. Nerede olduğumuzu, onun yaptıklarını, kim olduğumu yok saymak istedim. Alt dudağımı dudaklarının arasına hapsederken kulaklarım uğulduyordu.

Hocanın yüksek sesle, "Ne yapıyorsunuz siz?" dediğini duyunca gözlerimi açtım. "Ayaz!"

Kendime gelip Ayaz'ı itmeye çalıştım ama elini enseme koyup dudaklarımı dudaklarına tekrar bastırdı. Sınıfın gülüşme seslerine hocanın, "Ayaz okulda olduğunu unuttun herhalde?" sorusu karıştı.

Ayaz'ı bir kez daha, daha sert ittim. Ben mi güçlü itmiştim yoksa o mu geri çekilmişti bilmiyorum ama beni bıraktı. Gözlerine baktığımda gözlerim yaşlarla doldu. Çantamı alıp Ayaz'ı iterek yanından geçtim ve kimseye bakmadan hızla sınıftan çıktım.

Hemen lavaboya gidip çantamı lavabonun kenarına koydum ve suyu açıp ellerimi ıslatarak parmaklarımı dudaklarıma sürtmeye başladım ağlayarak. Onun zehrinden kurtulmak zorundaydım yoksa sonunda küllerim bile kalmayacaktı.

Lavaboya birinin girdiğini duydum ama başımı kaldırıp bakmadım ve dudaklarımı yıkamaya devam ettim. Arkamdan bir el uzanıp bileklerimi tutarak beni durdurdu ve kendine çevirdi.

"Yapma," dedi Ayaz. Ağladığımı görünce afalladı bir an. "Benden bu kadar nefret etme."

"Niye öptün beni?" diye sitem ettim ağlayarak. Gözlerim Ayaz'ı buğulu görüyordu. "Hani dudaklarındaki zehri bana bulaştıramazdın? Hani beni öpmeyi hak etmiyordun? Niye öptün beni!?"

Ona vurabilmek için bileklerimi ellerinin arasından kurtarmaya çalıştım ama bırakmadı. Canımı yakacak kadar sıkı tutmuyordu ama gitmeme de izin vermiyordu.

"Şu sözü hiç duymuş muydun?" diye sordu. "Eğer cehenneme doğru gidiyorsanız, gitmeye devam edin."

Gülümsedi ama o gülümsemin altında en az benim gözyaşlarım kadar akmayı bekleyen yaşlar olduğunu hissettim.

"Cehenneme gideceğin konusunda şüphem yok zaten!" dedim bileklerimi çekmeye çalışırken. "Bırak beni!"

"Haklısın," diye cevap verdi bana. "Ama izin ver biraz günahlarımdan arınayım. Bunu ancak beni dinlersen yapabilirim. Dinleyecek misin?"

"Ne saçmalıyorsun?"

"Bir kitapta okumuştum," dedi kaşlarını çatıp düşünürken. "Kendimizi suçladığımız zaman başka hiç kimsenin bizi suçlamaya hakkı yokmuş gibi gelir. diyordu. Kişiyi günahtan arındıran onu dinleyen papaz değil, itirafın kendisidir."

Bileklerimi kurtarmaya çalışmayı bırakıp dikkatle bana bakan gözlerine baktım bir anlam bulmayı umarak. Camları kırılmış, perdeleri sökülmüş harabe bir evin pencerelerine bakıyormuş gibi hissettim gözlerine bakarken. Öylesine tehlikeli, karanlık ama terk edilmişliğin, zarar görmüşlüğün kırgınlığı vardı.

"İzin ver sana daha fazlasını itiraf edeyim," dedi. "Duyduklarından sonra hâlâ benim kötü biri olduğumu düşünürsen gitmene izin vereceğim."

Daha fazla ne anlatabilirdi ve söyledikleri insanlara zehir satmasını nasıl iyi hale dönüştürebilirdi bilmiyordum ama kalbimde dudaklarının zehri varken ona hayır diyemedim çünkü içten içe ondan vazgeçemeyeceğim bir şeyler duymaya ihtiyaç duyuyordum.

ZEHİR (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin