43.BÖLÜM

158K 5.7K 2.1K
                                    

43. BÖLÜM

İnsan sevdiği birini kaybettiği zaman kalbinde kırk tane mum yanarmış; her gün bu mumlardan bir tanesi sönermiş. Mumlar sadece kalpte sönermiş ama karanlığı tüm ruhu hapsedermiş.

Ayaz'ın elini tutmuş sessiz mezarların yanlarından geçerken yatan tüm bu bedenlerin kimlerin kalplerindeki mumlara üflediklerini düşünüyordum. Kimlerin ruhlarını karanlıkta bırakıp kaybolduklarını, kimleri ruhsuz bıraktılarını...

Ayaz bir mezarın önünde durduğunda elimi bırakıp benden bir adım uzaklaşarak mezara yaklaştı. Boşta kalan elim ona uzanmak için havaya kalkarken mezar taşında yazan ismi gördüm; havada kalan elim yavaşça yanıma düştü.

Figen Meydan

"Bugündü," dedi Ayaz annesinin mezarına bakarak. Mezar taşında ölüm tarihi olarak bugünün tarihi yazıyordu. "Dört yıl önce bugün öldürdüm annemi."

Sabahtan beri dalgın ve düşünceli oluşunun sebebini artık biliyordum. Gözlerinin ardında acı çeken çocuk 20 yaşındaki Ayaz değildi; 16 yaşında annesine ateş etmek zorunda kalan ve henüz ruhu karanlıkta kalmamış Ayaz'dı.

"Her yıl sadece bir kez gelirim buraya," dedi gözlerini mezardan hiç ayırmadan. Arkasında durmaya devam ettim sessizce. "Onu öldürdüğüm günün yıldönümlerinde... Sadece tek bir gün."

Mezarın yanına çöküp toprağın üstünde yetişen otlara ve çiçeklere dokundu önce usulca. Sonra toprağın üstünde yetişen yabani otları yolmaya başladı. Bakımsız bir mezardı Ayaz'ın annesinin mezarı; toprağı kuruydu ve üzerinde üç dört tane kendi kendine büyümüş çiçekler vardı sadece. Özenle dikilmiş türden güzel çiçekler değildi hiçbiri.

"Bazı mezarlar çiçekleri hak etmez," dedi.

Mezarda yetişmiş çiçekleri koparmaya başladı sonra tek tek. Hemen yanına eğilip ellerini tutarak onu durdurmak istedim.

"Yapma Ayaz!"

Ellerimi itip mezarın üstündeki tüm çiçekleri tek tek kopardı ve yere attı. Bomboş ve kupkuru toprağın üstüne elini koydu. "Hak ettiğin bu değil mi anne?" diye sordu annesine. "Hak ettiğimiz bu değil mi? Senin mezarında, benim ruhumda çiçekler yetişmez artık."

Ayaz'ın bu sözlerini duyunca zihnim eski bir anıyı bana hatırlatarak boğazımı düğümledi. Ayaz'dan ayrılmak istediğimde karşımda adeta yalvarırken söylediği bir söz...

"Karanlığıma bir tohum ekmişken, çiçek açmadan bırakıp gitme beni!"

Kendinden her geçen gün biraz daha vazgeçiyordu. İçinde hayata dair bir umut varsa bile gün gün bu umut ışığını daha da kaybediyordu. Ayaz sevdiği birini kaybetmemişti; Ayaz sevdiği birini kendi elleri ile öldürmüştü. Onun kalbinde hiçbir zaman mumlar yanmamış, karanlık ona acıya alışması için zaman tanımamıştı.

Ayaz ayağa kalkar kalkmaz ben de kalktım ve sıkıca sarıldım ona hiç beklemeden. Önce donup kaldı ama sonra o da kollarını bana doladı; yüzünü boynuma gömüp derin bir nefes aldı.

"Annem de beni suçluyor mudur sence Gamze?" diye sordu. Nefesi boynuma çarparken kolları belime daha sıkı sarıldı. "Bana çiçekleri hak etmiyorsun diyorsun ama sen de bir çiçeği solduruyorsun diyor mudur?"

Kaşlarımı çatıp neden bahsediyor diye düşünürken kollarını belimden çekip yüzünü boynumdan kaldırdı ve yüzüme baktı.

"O da seni hak etmediğimi söylüyor mudur?"

Gözlerimdeki ateş iyice büyüyüp beni de yaktı; Ayaz'ı tutup tekrar kendime çektim. Ona sarılmama itiraz etmedi ama bana sarılmadı bu kez; kolları iki yanında kararsız bir şekilde asılı kaldı.

ZEHİR (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin