Dört yıl..Onsuz geçen koca dört yıl..Söylemesi ne kadar kolay olsa da,yaşaması cehennem gibi geçen kırk sekiz ay...Peki bu kadar yıl dayanmışken neydi bu dört günün dört yıla bedel olması?..Yada günlerin,saatlerin hatta dakiların bile geçmemesinin neydi sebebi?.
Aslında sorunun cevabı çok basitti..Saatlerin ,dakikaların hatta saniyelerin geçmemesinin tek sebebi onun,yani sevdiğim kadının benim olacak olmasıydı...İşte tamda bu düşünceler ile geçirmiştim lanet olası siktiğimin kırk sekiz saatini..Geçmek bilmemişti sanki soktuğumun günleri..Her an kötü bir şey olacakmış gibi diken üstünde gezmiş,gözlerim sürekli sevdiğim kadını aramış ama her seferinde ikizlerden başka kimseyi görmemişti..Adamlar iki dakika yalnız bırakmamış zamk gibi yakama yapışmışlardı..Hele ki Mirhan Ateşoğlu..Hayatım boyunca böyle bir insan görmemiştim..Sessizce bir kenarda ruh gibi durup konuşulanları dinlemesi,gözlerini kısıp insana ister istemez kendini suçlu hissettiren bakışları ve en önemlisi vurdum duymaz tavrının altında yatan, şimdiye kadar hiç görmediğim acımasız tarafı..Bu adamın her ne kadar görünürde ki yüzü farklı olsa da iç dünyası bambaşkaydı..Diğer yandan Mirza Ateşoğlu..Tip olarak birbirlerine benzeselerde karakter olarak çok farklıydılar.Mirhan ne kadar çok konuşursa Mirza o kadar az konuşurdu.Genelde sakin bir kişiliğe sahipti..Ama onunda iç yüzü bambaşkaydı..Sakin kişiliğinin ardında yaşayan ve sakinlikle beslenen koca bir ejderha vardı sanki..Gerektiği yerde ağzını açıp etrafı kule döndürecek kadar büyüklükte hemde..Ama tüm bunların yanında bu iki güçlü ismin öyke bir zafi vardı ki işte o herşeyi bir anda silip götürüyordu..Nazlı Ateşoğlu..İşte bu isim onların en büyük zafi,korkusu,sevgisi kısacası herşeyiydi.Daha Nazlının adı geçmeden bakışları değişiyordu bu ikilinin..
Şimdi ise ne kadar çok inanamasam da geçmek bilmeyen lanet olası dört gün geçmiş sevdiğim kadın nihayet benim olmuştu..Öyle ki düğün boyunca gerçekliğine hala inanamamış,bir yerlerden bir şey mi çıkar acaba korkusu ile sürekli diken üstünde gezmiştim..Ta ki bembeyaz gelinliği yanıma oturup geride kalan ailesine el sallayana kadar..İşte o vakit anlamıştım ki yıllardır özlemi tenime kazınan kadın benim olmuştu..
Öyle güzel olmuş,öyle yakışmıştı ki o gelinlik ona şaşkınlığımdan dolayı ağzımı açıp iki kelime bile edememiş,sadece yüzüne bakıp öylece kalakalmıştım..Hani insanın başına başına gelir ya bir an karşındaki insana çok şey söylemek istersin ama öylece bakıp sadece konuşmak yerine yutkunmak ile yetinirsin işte o an ilk kez böyle hissetmiştim..Ağlarken de ,gülerken de yaptığım tek şey bu olmuştu..
Düşüncelerimden çıkıp hemen yan koltukta oturan karıma baktım..Karım..Demesi bile göğsümü kabartıyor,içimde anlam veremediğim heyecana yol açıyordu.
"Bebeğim "dedim dikkatli bir şekilde kırmızı ışıkta dururken..Söylediğim sözlerden sonra bir kez bile ağzını açmamış,utancından kırmızıya dönen suratını camdan tarafa dönmüştü..
"Neden sessizsin güzelim " dedim bir kez daha şansımı deneyerek..Aslında sessizliğin sebebini biliyordum fakat bir yanım o yalanıp yutulası dudaklarından duymak istediği için bozuntuya vermiyordum..
"Be..Ben şey.."demiş ve sözlerinin devamını getirmeden ağız dolusu oflayarak susmuştu..
"Ne yani utanıyormusun sen şimdi "dedim ve gaza basarak ilerlemeye başladım..
"Bırakta utanayım..Hergün biriyle evlenip,böyle şeyler konuşmuyorum Asaf Çavuşoğlu " demiş ve gözlerini kısarak bana bakmaya başlamıştı..
"Ben senin kocanım bebeğim ve emin ol daha utanacak hiç bir şey görmedin "dedim ve çapkın bir şekilde göz kırparak bir an önce otele varmak üzere daha da hızlandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANSIZIN GELEN
RomanceRomantizm#1 23.03.2017 Dik başlı,sözünü sakınmayan güzelleri güzeli bir kızdı,aynı Annesi gibi..Genelde sivri dili,sert bakışları ve bir bayanın ağzına yakışmayacak kadar ettiği kaba küfürlerle tanınırdı çevresinde..Fakat o kimin ne dediğini bile u...