"Dediğin gibi.. Öğrenseydi. Onu, ben... kuzenim olarak tanıştırdım." Biramdan biraz daha içtim. Alışmaya başlamıştım artık tadına.

"Ela sen ne yaptın?" İnanamıyordu hala. Bende inanamıyordum. Bir kahkaha patlattım. "Yakında alışırsın, ben alıştım bak." diyip kendi etrafında döndüm. Ve tekrar gülmeye başladım.

"Nasıl düzelecek bu peki? Ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Tabiki gerçeği söyleyeceğim. Şu an zaten aramız gergin. İnceldiği yerden kopsun!" diye bağırıp Caner'in arabasına yöneldim.

"Ela, Ela dur! Beni bekle doğru düşünemiyorsun!"

"Karışma bana!" diye bağırırken yalpalayarak arabaya bindim. Caner'den iki tane mi vardı? Kahkaha attım. İki tane Caner vardı! Çok komikti. Aaa üç oldular! İyice sarhoş olmuştum anlaşılan.

Caner'in arabasıydı ama onu orada bırakıp sürmeye başladım. Araba kullanmayı biliyordum ama odaklanamıyordum. Yoldaki çizgiler sürekli yer değiştiriyordu.

Telefonum çalmaya başladı.

"Alo?"

"Ela?! Nerdesin?!"

"Bora? Ne oldu İpek yalnız mı bıraktı?" Söylerken de canım acımıştı.

"Ela öyle birşey olmadığını da olmayacağını da biliyorsun. Lütfen bir dinle. Herşeyin açıklaması var. Neredesin söyle geleyim yanına!"

"Gelmeni o kadar çok istiyorum ki!" Ne zaman ağlamaya başladığımı bilmiyordum ama şu an hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. "Be-ben nerede olduğumu bilmiyorum!"

"Tamam, kenara çek arabanı ve birisine sor. Tamam mı?"

"Durmak istemiyorum. Anlamıyorsun. Yanında olmaya ihtiyacım var ama bana çok uzaksın! Sana anlatmam gereken şeyler var."

"Tamam, şimdi kenara çek yarın anlatırsın bana olur mu?"

"Hayır." Burnumu çektim. "Bu gece söyleyeceğim." Bir kırmızı ışıkta geçmiştim. Gözlerim son anda görmüştü. Ve o sırada sağ taraftan dönen arabaya çarptım.

Acı bir fren sesi ve haykırdığım kelime: "Boraa!"

(...)

Gözlerimi açtığımda karşımda Emir'i gördüm.

"Uyuyan prenses uyandı." Gözlerimi kırpıştırdığımda görüntü netleşti.

"Başın mı ağrıyor? Dur kımıldama." Neredeydim ben? Başımı sola çevirdim. Gerçekten başım çatlıyordu. Sena'yı gördüm. Yanıma korkak adımlarla geldi.

"Ela, ben çok üzgünüm. Senin gelmemen gerekiyordu. Çünkü.." Elimi kaldırıp susturdum onu. Elimi başıma götürürken acıyla gözlerimi yumdum.

Dokunduğumdan anladığım kadarıyla kaşım patlamıştı ve sargı vardı.

Kapı aniden açılınca gözleri kıpkırmızı bir Bora'yla karşılaştım. Vakit kaybetmeden bana hızla gelip sarıldı. Ve gözyaşlarımı serbest bıraktım.

"Seni kaybettim. Seni kaybettim. Beni affet. Ben sadece yarışı istemediğini bildiğim için.. Yoksa İpek'in tınımda olmadığını biliyorsun." Bu lafları söylerken o da ağlıyordu.

Olduğum yerde doğrulmaya çalıştım. Ve bacağıma bir ağrı saplandı.

"Ahh! Bacağım!" Benden ayrılıp gözyaşlarını sildi ve yatağıma oturdu.

"Kaza sırasında bacağın sıkışmış. Bilincin kapalıydı. Müdahale edildi. İki yerden kırılmış, alçıya aldılar."

"Şimdi yürüyemez miyim?"

"En az iki ay. Sonra yavaş yavaş tekrar yürüyeceksin. Ailene haber vermek zorunda kaldım. Birazdan burada olurlar."

Olamaz! Annem, babam! Onlara evde uyuyacağımı söyleyip çıkmıştım.

"Ela. Ben gerçekten çok üzgünüm. Seni seviyorum." Bora bana ilk defa 'seni seviyorum' diyordu.

(...)

Eve geldiğimizde babam beni kucağında odama çıkardı. Yatağıma yatırınca "Şimdi dinlen. Yarın konuşalım olur mu?" diyip başımı öptü. Işığı kapatıp çıktı. Bir günde ne kadar çok şey yaşadığımı düşününce çıldıracak gibi oldum.

Telefonum titredi.

"Seni çok merak ettim! Bir daha sana alkol yasak! Kendime inanamıyorum nasıl içirdim sana! İyi misin şimdi?"-Caner

"Senin suçun değildi. Olacağı varmış. Bacağım iki yerden kırılmış. Alçıda :(" -Ela

"Çok üzgünüm. Okula ne zaman dönersin?"- Caner

"Bilmiyorum ki. Şu bir iki hafta gelemem sanırım." -Ela

"Tamam. Şimdi dinlen sen." -Caner

Telefonumu kapatıyordum ki bir mesaj daha geldi.

"Ela beni affet lütfen. Yaptığım yanlıştı."-Sena

Cevap vermedim. Telefonumu tamamen kapattım ve gözlerimi yumdum.

(...)

Evimizin iki katlı olmasını seviyordum. Ama şu an hiç te memnun değildim. Ya bütün gün aşağıda oturacaktım yada odamda.

Şu an oturma odasında kös kös oturuyordum. Annemle babam karşıma geçtiler.

"Son zamanlarda iyice umursamaz davranmaya ve kendi başına kararlar almaya başladın Ela." diye başladı annem. Öğrencileriyle konuştuğu o otoriter ses tonunu takınmıştı ki bu konunun ciddiyetini gözler önüne seriyordu.

"Bunun yeni taşındığımız ortama uyum sağlayamamandan kaynaklandığını düşünüyoruz." Babamın söylediği şeyle gözlerim kocaman oldu.

"Seni teyzenlerin yanına göndermeye karar verdik. İki gün sonra Antalya'ya geri dönüyorsun. Zaten sonra da YGS, LYS derken sene bitmiş olur. Ve yanımıza dönersin." Gözlerimde birikmiş gözyaşlarımı serbest bıraktım.

"Lütfen gitmek istemiyorum anne."

Annem başını salladı. "Derslerine odaklanmıyorsun ve son yaptığın bardağı taşırdı. Bende göndermek istemiyorum ama gitmek zorundasın."

Gidemezdim değil mi? Ne kadar kızsam da Bora'yı bırakamazdım...

vote ve yorumlarınızı bekliyoruuumm :))

CORDELIA Where stories live. Discover now