Şüphe...

1.6K 78 16
                                    

Yanımıza hızlı adımlarla geldi. Kız gerçekten güzeldi. Bora "Kusura bakma ben seni unuttum. İşin bitmez zannetmiştim." dedi. Sena'yı işaret ederek "Sena'yı zaten tanıyorsun, bu da onun arkadaşı Ela." dedi.

Kız da Sena'yı görmezden gelerek bana "Ben İpek. Buralarda yenisin galiba." dedi. Sesi çok tehlikeli geliyordu.
"Evet yeni taşındık." dedim.

Sena, "Bizde kalkıyorduk zaten, daha odanı boyayacağız." dedi. Kaş göz işaretleri aradında beni sürükleyerek kaldırdı. Bora'ya hoşçakal bile diyemedim.

Arabaya geldiğimizde Sena "Gerizekalı! Bana bir merhaba bile demedi. Pis sürtük!" dedi.
"Kim ki o?"
"Okulun en popüler kızı. Yıllardır Bora'nın peşinde." dedi. Eğer Bora'nın peşindeyse dün gece ne yapıyordu acaba?

"Hey, kendine gel. Daldın gittin." Yola çıkmıştık bile.
"Senle arasında ne var?" dedim.
"Başından beri birbirimizden hiç haz etmedik. Bu arada kafayı sana takacakmış gibi görünüyor. Bora'nın yanındaki kızları hep o kaçırdı. Seni görünce de biraz huzursuz oldu bence."
"Peki Bora onu seviyor mu?"
Bana yan gözle bakınca kendimi kötü hissettim. Aniden gülümsedi. Pis pis sırıtmaya başladı.
"Ondan hoşlandığını anlamıştım."
"Yo, hayır. Yani ben sadece sordum." dedim. Hafiften kızarmıştım. Yola bakmaya devam ettim.


Evime geldiğimizde biz de o tuhaf tulumlardan giydik. Babamın işe aldığı yeni yardımcı Güler teyze, eşyalarımı ortaya toplayıp üstlerine naylon örtmüştü.
Şakalaşarak boyamaya devam ediyorduk. Sena gerçekten benim en yakın arkadaşımdı. Sonunda bitirdiğimizde biz de bitmiştik.
Güler teyze "İşiniz bittiyse siz oturma odasına geçin, ben burayı toplayayım." dedi.
"Kitaplığımı ben yerleştireceğim ama." dedim.

Oturma odasında ayaklarımızı uzatmış oturuyorduk. Birden Sena'nın telefonu çaldı. Yüzünde güller açmıştı.
"Aşkım?" Bana kaş göz işareti yapıp hole gitti. Bende ayaklarımı iyice gerdim. Gözlerimi yumdum. Off çok yorulmuştum.

Abartmasız bir yarım saat geçmiş olmalıydı ki Sena, içeriye zıplayarak girdi. Bu kadar enerjiyi nerden buluyordu?
"Hadi kalk bakalım partiye gidiyoruz!"
"Sena gerçekten hiç halim yok. Başka zaman gitsek?"
"Ela! Sonbahar kapıda, bir daha açık alanda partiyi seneye görürsün." Kıpırdamadığımı görünce sinirli sinirli yanıma geldi. Elimden tutup sürüklemeye başladı. Direnmeyi bıraktım, haklı olabilirdi. Bu partide hem çevremi genişletenilirdim hem de Bora'yı görebilirdim.

Odama çıktığımızda ağzım açık kaldı. Gerçekten boya iyi durmuştu. Eşyalarım yerleşmişti. Güler teyze perdelerimi takıyordu. Giyineceğimizi öğrenince odadan çıktı.

Yatağıma oturup Sena'yı izlemeye başladım. Gardrobumun önüne geçmiş bir eli belinde diğeri de dudağında düşünüyordu. Elemeye başladı. Bulduğunu yatağıma atıyordu.
"Dur ya yavaş. Daha yeni yerleştim." dedim mız mız bir sesle. Bana dönüp sinirli bir şekilde baktı. Sesimi kestim.
"Gerçekten seninle alışverişe çıkmalıyız." dedi. Sonra gözleri birden büyüdü. Olamaz! O elbiseyi görmüş olacaktı. Bana bakıp sırıttı.
"Olmaz." dedim. Daha da gülümseyip "Olacak." dedi. Şöyle bir düşününce olabilirdi. Sonuçta Bora da orada bulunabilirdi.
"Tamam." dedim.
"Kendini bana bırak." dedi ve bilmiş bir şekilde saçlarıma şekil vermeye başladı. Daha sonra makyajıma geçti. O kadar hızlı ve çabuk yapmıştı ki!..
"Elbiseni giy de bir bakayım, daha ben hazırlanıcam." dedi.
Elbiseyi giyip aynaya baktığımda tam bir şok geçirmiştim. Elbise askılıydı. Askısından omuzuma doğru tül vardı. Ama abartı gibi durmuyordu. Etek boyu ne uzun ne de kısaydı. Rengi beyazdı. Saçlarım hafif dalgalar halindeydi. Makyajımsa... Oysa abartacağını düşünmüştüm ama Sena gayet sade bir şekilde tamamlamıştı. Ama gözlerim ortaya çıkmıştı.

"Vay canına! Gerçekten harikayım." dediğimde kahkahalara boğuldu.
"Bir şey değil. Hadi daha ben varım sırada." dedi. Beyaz topuklularımı giyip arkasından aşağıya indim. Arabaya bindik. Evi çok yakındı. Arabayla gitmemiz saçmaydı ama Sena bu işte.
Eve girdik ve doğruca odasına çıktık. Bana yaptığı gibi elbiselerini seçmeye başladı. Bende bu sırada odasına bakınmaya başladım. Toz pembe duvarlar! İyiki almamışım. Odayı fazla aydınlık gösteriyordu. Üç beş kitap dışında kitaplık, fotoğraflar ve defterler dışında boştu. Çünkü Sena en beğendikleri dışındaki kitaplarını kütüphaneye bağışlardı. Makyaj masası tıklım tıklımdı.

Önüme geçtiğinde inanamadım. kalın askılı mini, sarı renk bir elbise giymişti. Saçlarını doğal bırakmıştı. Hafif makyajıyla gerçekten çok güzeldi.

"Çok güzel olmuşsun." dedim hayran bir şekilde. Yüzündeki sırıtış yayıldı. Korna sesiyle irkildik.

"Seninle tanışmak için sabırsızlanıyor. Ona senden o kadar çok bahsettim ki!" diyip el çırptı.
"Bende sabırsızlanıyorum" dedim ve aşağıya indik.

Tuna, Sena'nın erkek arkadaşıydı. Ve yaklaşık iki senedir beraberdiler. Kapıyı açtığımızda Sena, koşarak Tuna'nın boynuna kollarını doladı. Bir an kendimi sap gibi hissettim. Nihayet ayrıldıklarında Tuna resmen görüş alanıma girdi. Masmavi gözleri vardı. Saçları siyaha kaçan kumraldı. Ve acayip yakışıklıydı. Bize bir ıslık çaldı ve hemen utandım.
"Şu meşhur Ela sen olmalısın." dedi ve göz kırptı. Sena'ya söylenecekler listesine bir not: Tuna fazla çapkındı.
"Sende muşhur Tuna'sın" dedim ve gülümsedim. Arabaya geçtik.

Geldiğimiz yeri gördükten sonra resmen gözlerimin büyüdüğünü hissettim. Buraya geleceğimizi bilseydim kesinlikle farklı giyinirdim. Arabadan indik ve Sena bana göz kırptı.
Biri bana ormana geleceğimizi söyleseydi topuklu giymezdim. Zaten düz yolda zor yürüyordum. Bir de buralarda... Ah kesinlikle bu gece düşüp bir yerlerimi kıracaktım.
Tuna ve Sena kol kola önden, ben de arkalarından gittim. Buralarda bir kamp ateşi yakmışlardı. Etrafı çiftlerle doluydu.
Tuna bize bize içki getireceğini söyledi ve gitti. Aslında bakınca bütün kızlar topuklu giymişti. Ama kabul en şık bizdik.
Sena'nın dürtüklemesiyle ona doğru döndüm. Kaş göz işaretleriyle ilerdeki grubu gösterdi. "Bunlar okulun basketbol takımında."
"Takım başkanı kim?"
"İşte o kişi de Bora." dedi. Harika dedim içimden. Okulun en popüler çocuğu olmalıydı. Ben de ezik değildim ama bir grubum da yoktu. Tekrar dürtükledi ve devam etti.
"Bu da diğer basketbol takımının başkanı." Dediği tarafa baktım. O da yanımıza geliyordu. Sarışın, tatlı denebilecek bir çocuktu. Ama benim gözlerim Bora'yı arıyordu.
Çocuk bu arada yanımıza geldi.
"Merhaba. Ben Caner. Sen de Ela olmalısın. Ünün sen buraya gelmeden önce gelmişti." dedi.
"Evet öyleyim. Memnun oldum." dedim. Daha konuşacağa benziyordu. Ama neyseki Tuna geldi. Ah, hayır ben içki içmezdim. Uzattığı kadehi reddettiğimde inanamaz gözlerle bana baktı.
Sena ona açıklayınca, yavaş yavaş yanımızdan yürüyüp gittiler. Eh, aşk olsun Sena! Beni yeni tanıştığım çocukla bıraktın diye saydırdım içimden.
Caner bana bakıyordu.
"Eee nereden geldin?"
"Antalya'dan" dedim. Az ileride Bora'yı gördüm. Ormanın derinliklerine doğru ilerliyordu.
"Afedersin, daha sonra görüşürüz." dedim. Hayal kırıklığına uğradığı belliydi. Ama yapacak bir şey yoktu. Bora'yla İpek yüzünden doğru düzgün konuşamamıştık.
Bende onu takip ettim. Kalabalıktan bayağı bir uzaklaşmıştık. Nereye gidiyordu böyle?!

Ve aniden olduğum yerde kaldım. Gördüğüm doğru muydu? İpek Bora'ya sarılıyordu. Başımdan aşağıya kaynar sular döküldüğünü hissettim. Gözlerim yanıyordu. Ağlamak istemiyordum.


CORDELIA Where stories live. Discover now