S-Bölüm 44

1K 76 129
                                    

Ada

Havaların böyle birden bire soğumasına bir anlam veremiyorum. Üstümdeki deri ceket ya çok ince ya da ben bayağı hanım evladı olmuşum. Bugün Şeker prensesim çağırdığı için Arif ağabeyden izin alıp kafeyi erken kapattım. Gerçi bu saate kadar çok müşteri de gelmemişti ya neyse... Eldivenlerimi yanıma almamış olmanın verdiği etkiyle ellerimi ceplerime soktum. Sol cebimde elime gelen anahtara karşılık sağ cebimin boş olmasıyla telefonumu kafede unuttuğumu anlamam fazla zamanımı almadı. 

Ahmak ben! Ne diye unutuyorsam sanki? En son yanımda telefon olmadığında başıma gelenleri hatırlayınca içim ürperdi. Eğer şans eseri o gün Kuzey orada olmasaydı... Dolan gözlerime aldırmadan önüme gelen taşı ayağımla sektirdim. Allah korusun ya yine öyle bir şey başıma gelirse... Ellerimde başlayan hafif titremeyle hissettiğim korkuyu bastırmaya çalıştım.

"Her şey yolunda kızım, bak bir şey olduğu yok." Kendimi sakinleştirmeye çalışırken aklıma Şeker teyzelerde de ilacımın olduğu geldi. Biraz ferahladım böylece. Yani evet o ilacı içmeyi sevmiyorum, beni uyuşturuyor ama yeni bir kriz daha geçirmek istemiyorsam onu içmeye mecburum.

Kalabalık caddeden geçerken bana dikkatle bakan iki çocuğu fark ettim. Yüzümü iyice asıp çatık kaşlarımla yanlarından geçtim. Öyle süper derecede güzel bir kız olduğumu söyleyemem ama nereye baktıklarını anlayacak kadar basıyor kafam. Sağ olsun Arif ağabey azıcık kıza benzemem amacıyla şu an üzerimde olan yegane elbisemi giymemi istemişti ki bu elbiseyi geçen yıl onun zoruyla almıştım. Bilmem elbisenin boyunun dizimin üstünde bittiğini söylememe gerek var mı?
Yani sizin anlayacağınız o iki gerizekalı tamamen hormonsal olarak bacaklarıma bakıyorlar. Başka türlü baksalar şaşardım zaten!

İsmi lazım değilden sonra hiç kimsenin bana yaklaşmasına izin vermemiş olabilirim ama vitrinime değil iklimime gelen de olmamıştı. Olmasın da zaten, hem çok mu lazım? Tek başına mutlu olabilen birçok insan var, değil mi? Yani vardır herhalde... Neyse evin önüne gelince derin bir nefes alıp kapıyı çaldım. Montumu çıkarıp elime aldım bir yandan da eğilmiş ayakkabı bağcığımı çözmeye hazırlanırken donup kalmama neden olan o sesi duydum. Onun sesini...

"Hoşgeldin Ada." Yukarı bakmaya cesaret edemedim önce. Bütün yaşadıklarımız birer birer gözlerimin önünden geçerken yutkundum.

"Montunu alayım mı?" Nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu? Olanların hiçbirini yapmamış gibi... Okuldaki o salak kızların kahkahaları kulaklarımda çınlarken ayaklarımın üzerinde doğruldum. Dosdoğru suratına baktım. Yüz hatları çok değişmemişti. Uzamış sakalları ona acı çekmiş bir adam havası katsa da gözlerinde aradığım pişmanlığı bulamadım. Bana ormanları hatırlatan gözleri yüzümü incelerken ifadesiz bakmaya çalıştım. Canım acıyor muydu?
Hayır. Ondan hala nefret ediyor muydum?
Sanmıyorum. İçimdeki hissisliğin tüm hücrelerime yayıldığını hissedebiliyorum.

"İçeri girmeyecek misin? Üşüyeceksin." Elini bana doğru uzattığında bir adım geriledim. Üşüyeceğim ha! Demek şimdi beni düşünür oldun! Seni işe yaramaz, kendini bilmez, ukala züppe!

"Hadi Ada, lütfen" derken elini saçlarından geçirdi. O gün yaptığı gibi... Tüm okulun önünde beni ve Burak'ı rezil ettiği gün yaptığı gibi. İşte o an kendimi durduramadım. Montumu yere fırlatıp var gücümle koşmaya başladım.

"Ada dur, konuşalım! Ada!!!" Kahretsin ki arkamdan geliyordu. Arkamızdan bir yakarış gibi Şeker teyzenin sesini duydum.

"Ada, Ege yapmayın Allah aşkına! Beni öldürmek mi istiyorsunuz siz?" Yapamazdım, istesem bile duramazdım. Bacak kaslarım, katilinin elinden sıyrılmaya çalışan bir av hayvanı misali gittikçe açılıyordu. Vücuduma yayılan titreme soğuktan mı yoksa panik atak krizim mi geliyor bilemedim. Çarpıntım olup olmadığını anlayamayacak kadar duraklayamazdım. Hızla asfaltın üstünde yol alırken hala peşimden geldiğini biliyordum. Parkın içinden koşup kafenin kapısına hızla vardım. Hemen kapıyı açarsam bana ulaşamadan onu atlatabilirim. Lanet olsun ki anahtarım montumun cebinde kaldı. Kapının önünde yedek anahtarı sakladığımız yeri bulmak için çırpınırken, o geldi. Kahretsin!

SELİN (Tamamlandı) #WATTYS2019Where stories live. Discover now