S-Bölüm 43

1.1K 72 121
                                    

Burak

Orta yaş üstü kadınların arasında, kucağımda tabak ve elimde çay bardağıyla oturduğuma inanamıyorum. Üstelik yanımdaki sandalyede Ege var! Şaka gibi değil mi? Ağzını burnunu dağıtmamak için kendimi zor tutuyorum! Şu an bizim evin salonunda efendi efendi durmakla meşgulum. Her şey anneannem için. Komşularla yaptığı altın gününde, aslan gibi torunlarım var mesajı vermek istiyor. Bende onu kıramıyorum işte. Bu gereksiz de Şeker Prensesim'e güvenip bu durumu kullanıyor aklı sıra.

Öz torunu olmamasına rağmen, anneannemin Ege'yi ne kadar sevdiğini ya da ona nasıl düşkün olduğunun anlatamam . Aramızda bir sorun çıktığında bile on olaydan sekizinde onu korumuştur. Bu durum Ege'yi ilk gördüğü andan beri neredeyse hiç değişmedi. Nedenini hiçbir zaman anlayamadım! Her zaman ondan övgüyle bahseder, 'bu çocuğun mayasında beyefendilik var' derdi. Ada'ya yaptıklarından sonra bile bir şekilde onu gözetmeye devam etti... Sinirden boyun damarlarımın çekildiğini hissettim.

"Oğlum sende Burak gibi boks mu yapıyorsun?" Latife teyze soruyordu Ege'ye. Gözlerimi saate diktim. Niye bu kadar yavaş ilerliyorsa sanki... Ah anneanne ah! Sen mutlu ol diye nelere katlanıyor bu torunun..!Ne kadar çabuk akşam olursa o kadar iyi benim için. Elimden bir kaza çıkmadan bugünü atlatsam başka bir şey istemiyorum!

"Yok teyzecim, ben tamamen burayı geliştiriyorum." dedi Ege kafasını göstererek. Küçük çapta bir kahkaha atmamla gözler bana döndü. Anneannemin bakışlarına ellerimi açıp bir şey yok diyerek karşılık verdim.Sözde beynini geliştiriyormuş... Salak!!!

"Latife hanımcım sen onun yok dediğine bakma, yüzüyor o da. Madalyası bile var, değil mi oğlum?" Anneannem Ege ile ne kadar övünse az gelirmiş gibi bir tavır takınmıştı. Madalyaymış!
Orta okula giderken benim midemin bozulmasını sağlayıp yerime geçerek aldığı madalya olmasın o!

"Üniversiteye başladığımdan beri yüzmüyorum." Üniversite lafı geçer geçmez salondaki tüm gözler Ege'ye dönmüştü.

"Ne okuyorsun evladım?" Neriman teyzenin sorusuyla, işte yine başlıyoruz dedim. Bu noktadan sonra yaşayacaklarımız kaçınılmazdı.

"Hukuk okuyorum teyzecim." Tüm arkadaşları Ege'yi takdir ederken, anneannem ona gururla bakıyordu. 'Baba parasıyla okuyorsun' diye söylendim içimden. Ayrıca aylak aylak gezip hukuk kazandım diye şişindiği günleri de unutmadık.

"Maşallah, maşallah" sesleri yükselirken iyice daralmaya başladım. Bu altın günü ne zaman bitecek Allah aşkına? Sıkıntıyla gözlerimi devirirken radara yakalandım.

"Burak bey oğlum çok sessizsin bugün. O güzel gözlü arkadaşınla bozuştunuz da ondan mı yoksa?" Latife teyzenin sorusuyla sinirden gerilen kaslarım titremeye başladı. Sanki ona neyse benim 'güzel gözlü' arkadaşımdan!

"Hakikaten Burak, Selin kızım nerede? Beraber gelmiyor muydunuz siz?" Buyurun bakalım, şimdi durumu anneanneme nasıl açıklayacağım? Zaten yaptığım eşekliği fark ettiğimden beri içim içimi yiyor. Gözümün önünde dolmuş mavi gözleriyle bana bakan Selin... Off!!! Ne yaptım ben? Bu gereksiz yüzünden kırdım kızı... Ama şu an bunun ağzını yüzünü kıramıyorum işte!

"Şeker prensesim Selin biraz rahatsızmış gelemedi. Evine bıraktık biz onu, ondan keyfi yok bizimkinin." Tek kaşımı kaldırmış hayretle Ege'ye bakarken o tanıdık bakışını yakaladım. 'Birbirimizi kolluyoruz' diyordu aklı sıra. Sustum... Bozmak işime gelmedi çünkü. Selin...

Geri kalan saatler Ege'yi hayırlı kısmet olarak etiketlemeleri ve ona torunlarının resimlerini göstererek mahalle dedikoduları yapmalarıyla devam etti. Saatin altıya gelmesiyle birer birer giden teyzelerin ardından odama geçip Selin'i aramak istedim. Kapıyı gürültüyle kapatıp telefonu elime aldım. Çalıyordu, çalıyordu ama açılmıyordu telefon...

SELİN (Tamamlandı) #WATTYS2019Où les histoires vivent. Découvrez maintenant