S-Bölüm 5

3.3K 509 53
  • इन्हें समर्पित: cemre_eren
                                    

Gerçek hayattan kaçmak istediğinizde ne yaparsınız? Ben kitap durmadan saatlerce kitap okurum. Bilirim çünkü tanık olduğum hayatların bana iyi geleceğini. Okumayı ilk öğrendiğim zamandan beri düşkündüm kitaplara.

Çocukken istediğini okumak daha kolaydı. Ama yaşım ilerledikçe babam karışır oldu okuduklarıma. Evde okuduğum kitapları saklar olmuştum. Dalgınlıktan sakladığım yerleri unuttuğum her seferde annem ya da babam bulurlardı ve evde kıyametler kopardı. onların seçtikleri bir kitap dışında bir şeyler okuduğum için! Oysa okumanın kendisi değil miydi önemli olan? Neyse...

Liseye yeni başlamıştım, Sevgi annenin dükkanına ilk gittiğimde. Yine eve gitmek istemediğim bir zamandı. Yürürken çarpmıştı gözüme. Yerden tavana kadar olan camlardan içerideki kitaplık raflarına hayranlıkla bakakalmıştım. Merakım beni o gün o kapıdan içeriye soktu. Sıcacık, huzur dolu bir yerdi. İlk adım attığınız andan itibaren bunu hissediyordunuz. Sağ tarafta eski kitaplar vardı, o kadar hoşuma gitmişti ki yanıma gelen kadını, kitaplara bakmaktan fark etmemiştim bile...

"Merhaba güzellik, okumak istediğin bir kitap varsa alıp şu koridordan geçerek arka bahçeye çıkabilirsin." Başımı kaldırdığımda orta boylarda, hafif toplu,  gözlerinin içi gülen bir kadın gördüm. Tüm samimiyeti ve sıcaklığı ile konuşmasına, eli ile gösterdiği koridora şaşkınlık ile baktım ve öylece kalakaldım. Alıp okuyabilirsin derken... Benim yanımda kitap alabilecek kadar para yoktu ki!

"Anlayamadım." Başka bir şey çıkmamıştı ağzımdan.

"Okumak istediğin kitapları raftan alıp arka bahçede okuyabilirsin canım. Bir şey danışmak istersen de ben şuradayım." Gösterdiği yere baktığımda üzerinde kahve fincanı olan ufak bir masa gördüm. Kadın oraya oturdu ve gülümseyerek bana göz kırptı. O gün akşama kadar orada kitap okumuştum. Saatin kaç olduğunu fark edip çıkacakken kadına teşekkür etmem gerektiğini düşündüm.

"Şey, bugün için teşekkür ederim efendim." Hala yaptığım şey gerçek gibi gelmiyordu. Rüya olabileceğinden şüphelenip birkaç kez kendimi çimdikledim desem gülersiniz bana. Ben teşekkür edince yine aynı samimi gülümseme ile karşılık verdi bana.

"Canım istediğin zaman gel, burada istediğin kitabı okuyabilirsin. Çekinecek bir şey yok. Ben burayı senin gibi güzellikler gelsin kitaplarla rahatça buluşsun diye açtım." Bilmem ona hayranlıkla baktığımı söylememe gerek var mı? O güne kadar gördüğüm en zarif, düşünceli ve sempatik insandı.

"Benim adım Sevgi." diyerek elini uzattı bana. Elimi uzatırken hiç tereddüt etmedim.

"Selin." Elinden bana öyle olumlu bir enerji geçmişti... Sanırım o gün hayatımda değer verdiğim insanların arasına eklemiştim Sevgi anneyi.

"Tanıştığımıza memnun oldum Selin, umarım şiir gibi bir hayatın olur." Teşekkür ederek çıkmıştım oradan. Eve gittiğimde hala gülümsüyordum. O gün bugündür her fırsat bulduğumda gittim kitaplara.

Şuan o kadar ihtiyacım var ki sayfaların arasında kaybolmaya. Nisayı ve söylediklerini düşünmemem lazım. Bunun tek yolu da kitaplara sımsıkı sarılmak.

Buraya  ne zaman adımımı atsam kendimi o kadar ait hissediyorum ki... Buranın bir parçası olduğuma yemin bile edebilirim. Kapıdan içeri girer girmez ona bakındım ama Sevgi anne ortalıklarda görünmüyor. Çalan ezginin rahatlatıcılığına kaptırdım kendimi. Bugün günlerden keman demek ki... Sevgi anne tam bir klasik müzik tutkunu. Piyano ve kemanın ruhunun aşkı olduğunu söylüyor. Gerçekten keman o kadar güzel işliyor ki içime.

En sevdiğim kitapların olduğu raflara doğru yürüdüm. Hangisinin nerede olduğunu ezbere biliyordum. Tek Tek hepsine bakıp düşünmeye başladım. Hmm, bence bugün okuduğumda içimi temizleyenlerden birini okumalıyım. 'Küçük Prens'i arıyor gözüm raflarda.

"Yardımcı olabilir miyim?" Duymayı beklemediğim bu ses şaşırtıyor beni. Ama daha çok yakınımda hissettiğim kokusu şaşırtıyor galiba. Bana bakan bir çift esmer göz var. Sanırım ona öylece bakakaldım. Bu da kim böyle? Biraz uzun mu baktım ben ona?!

"Bak ufaklık, bence aradığın kitabın ismini söylemeyi deneyebilirsin. Senin için daha kolay olur." Ufaklık !? Bana mı dedi onu? Yok canım elin oğlu niye durduk yere beni küçümsesin ki? İçimden yükselen öfkeyi bastırmaya çalıştım. Sakin ol Selin! Sakin ol. Sevgi anne burada olmasa da kendine hakim olman lazım.  Yere bakıp derin bir nefes aldım.

"Ben 'Küçük Prens'i arıyorum." başımı kaldırıp ona baktığımda yüzünde oluşan alaycı gülümsemeyi gördüm. Dayanamadım.

" Ayrıca ben ufaklık değilim" dedim sakinliğin bir tık üzerinde olan bir tonlamayla. Gülüşü kulaklarımı doldurdu.

"İnan kitap seçimin ufaklık olmanı tescilledi. Şu an okuyamazsın ama. Senin gibi henüz okumamış olan bir ufaklık tarafından az önce ödünç alındı." Dudaklarını büzerek konuşmuştu ve resmen bana küçük çocuk muamelesi yapıyordu. Zaten güne zor bir başlangıç yapmıştım ve bunu sıfırlamak adına buraya gelmiştim o yüzden sinirlerimin daha fazla bozulmasına izin vermeyecektim. Tabii kendimden de ödün veremezdim.

"Bilgin olsun diye söylüyorum ben 'Küçük Prens'i  zaten okumuştum. Tekrar göz atmak istedim sadece" dedim ve klasiklerin olduğu bölüme doğru yürüdüm. Sonuçta onu dinlemek zorunda değildim. Tam elime 'Vadideki Zambak'ı almıştım ki:

"Onda bulunan duygu yoğunluğunu anlayabileceğine emin misin ufaklık?"Peşimden gelmesi yetmiyormuş gibi alaycılığını da sürüklemişti ve cidden söyledikleriyle sinirimi bozuyordu.

"Daha önce onu da okumuştum. Hem ben sana açıklama yapmak zorunda değilim." Kaşlarımı çatarak söylediklerim pek etkili olmuşa benzemiyordu. 

"Zaten okudun mu demedim. Duygu yoğunluğunu anlayabilecek misin dedim.
Bence ufaklık bunu okumalısın, eminim okumamışsındır" dedi elindeki kitabı göstererek. 'Şeker Portakalı' Gözlerimi devirdim. Hayır hayır kitap seçiminden değil, neyi okuyacağıma karışmasından devirdim gözlerimi. Şu an son isteyeceğim şey babamın küçük bir modeli gibi ne okuyacağımı bana söyleyecek ukala bir çocukla muhattap olmak! Şaka gibi!

"Okudum bay çok bilmiş. Ayrıca peşimde ne dolaşıp duruyorsun, rahat bıraksana beni." Artık terslemenin vakti gelmişti. Bu ne böyle canım! 

"Benim işim bu ufaklık. Farkındaysan şu an burada da senden başka müşteri yok." Eyvahlar olsun! İşi bu muymuş? Sevgi anne yanıma bir yardımcı alacağım diyordu. Bula bula bunu mu bulmuş? Madem öyle tanışalım o zaman. Anlasın o da benim kim olduğumu.

"Ben müşteri değilim, okuyucuyum." Kapıdan içeri giren iki kızı gösterdim. Şansıma bize doğru yaklaşıyorlardı. 

"Bence işini yapmaya devam et!" dedim ve raflara döndüm. Yanımdan uzaklaşınca da 'Vadideki Zambak'ı aldım ve arka bahçenin yolunu tuttum. Gıcık şey ne olacak! Neymiş ben anlar mıymışım?! Sana ne be sana ne!! Çok bilmiş, sanki kendi çok anlıyor.

Boş bir koltuk buldum ve tüm dikkatimi elimdeki kitaba vermek için nefes aldım. Nisa ile olanlara az önce yaşadıklarımı da ekleyip sıfırlayabilmek için okumaya başladım. arka arkaya birkaç bölüm okumuştum ki birden aklıma çalışma programı yapmadığım geldi. Eyvah!.. Hemen bir şeyler karalamam lazım. Sırt çantamdan sert kapaklı dosyamı alıp boş kağıdı üzerine koyarak karalamaya başladım. Ne zaman okuldayım, ne zaman çalışacağım, nasıl bir yol izlemem lazım ve boş vakitlerimi nasıl doldururum diye bakarken bir şeyler oluşturdum galiba. Eve gidince gösteririm babama artık.

Eve gitmek üzere oradan ayrılacakken etrafa dikkatlice baktım. Tekrar sinirlenmenin alemi yoktu değil mi? Zaten o ukala canlıyı görmezsem sinirlenmezdim. Neyse ki ortalarda yoktu, rahatça çıktım ve içimde yabancısı olduğum bir hisle evin yolunu tuttum...

SELİN (Tamamlandı) #WATTYS2019जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें