S-Bölüm 48

910 68 58
                                    


Selin

"Şu anda burada olmanın beni ne kadar heyecanlandırdığını anlatamam ama söylesene gizemli kızım, bunu neye borçluyum?" Burak'ın sorusu zihnimde yankılanıp duruyordu. Kaç saniyeyi sessiz geçirdim bilmiyorum. O zeytin gözler bir şeyler olduğunun elbette farkındaydı, sorun benim bu olanları ona nasıl anlatacağım kısmında çıkıyordu. Yalan söylemek ya da olanları saklamak gibi seçeneklerim yoktu. Derin bir nefes aldım ve gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Anlatacağım ama önce sakin kalacağına dair söz vermeni istiyorum." dedim gülümseyerek. Gözlerini kısarak konuştu.

"Nedense söyleyeceklerin hiç hoşuma gitmeyecekmiş gibi hissediyorum. Yanılıyor muyum?" Tabii ki yanılmıyordu. En doğru cümleleri kurmaya çalışmanın bir anlamı yoktu.

"Ege" dedim bir çırpıda. Onun ismini duyar duymaz çenesinin sinirden nasıl kasılmaya başladığını görüyordum. Dün yaşananların ardından benim yanımda kendini tuttuğunu da biliyordum.

"Ne yaptı yine o...gereksiz varlık? " Cümlesini salondan içeri giren Şeker teyzeyi görünce dişlerini sıkarak sessizce tamamladı.

"Özel bir şey mi konuşuyordunuz çocuğum?" Tereddütle bize bakan bu dünyalar tatlısı kadını endişelendirmemeliyiz diye düşündüm. 'Hayır' anlamında salladım başımı. Burak da bir şey belli etmemişti. Şeker teyzeyi üzmemek adına hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu. Bende ona ayak uydurdum. Üçümüz beraber çay içip o enfes yiyecekleri tadarken çaktırmamaya çalışsa da Burak'ın kafasının düşüncelerle dolduğunu anlayabiliyordum. Sessizliği beni korkutmuyordu ama aklından neler geçtiğini bilmek istiyordum. Şeker teyze namaz kılmak için yanımızdan ayrıldığında merakla Burak'a baktım. Biraz gergindim.

"Bak olaylar benim elimde olmadan gelişti ve kulağa garip gelse de şu an Ege sayesinde buradayım. Yani iyi tarafından bakabiliriz değil mi?"

 Yani iyi tarafından bakabiliriz değil mi?"

Oops! Această imagine nu respectă Ghidul de Conținut. Pentru a continua publicarea, te rugăm să înlături imaginea sau să încarci o altă imagine.

Hiç konuşmadan beni dinliyordu. Nisa'nın bize gelişini, babamın Ege'yi bize ders çalıştırması için ayarladığını, ben telefonla konuşurken Nisa ve Ege'nin kendi aralarında anlaşıp program yaptıklarını, Nisa üzülmesin diye dışarı çıkmayı kabul ettiğimi ve şu an ikisinin yalnız olduğunu anlattım. Sağ eliyle çenesini tutarken dalmış gözleriyle düşünüyordu. Bu kadar sessiz kalmasıyla bir an paniğe kapıldım. Yani sonuçta o kadar şey anlatmıştım, sessiz kalmak yerine bir tepki vermesi gerekmiyor muydu? Aklıma gelen şey ile irkildim.

"Onun Nisa'ya bir zararı dokunur mu?" Nisa'yı uyarmak için elimi cebimdeki telefonuma götürürken 'hayır' anlamında başını salladı."Yanınızda kalmaya çalıştığına göre aklında bir şeyler var , kesin bir şeyler planlıyor... Şu noktada Nisa'ya bir zararı dokunacağını sanmıyorum hatta Ege'yi tanıyorsam, ki tanıyorum, ona iyi bile gelebilir. Eh madem buralarda olmak istiyor bırakalım kendini rahat hissetsin. Bakalım neler yapacak?" Bunları söylerken ciddi miydi acaba? Çalan telefonunun melodisi yüzüme bir gülümseme oturması sağladı. Dün gece bana dinlettiği şarkının nakaratı çalıyordu. Benim yanaklarım kızarırken Burak yanağındaki gamze ile telefonu kulağına götürdü.

SELİN (Tamamlandı) #WATTYS2019Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum