Günün Sonunda, Hayat Bir Ders

Start from the beginning
                                    

Sena'nın sessizlikte canı sıkılmış olmalıydı ki iki dakika da bir ofluyordu. Arabanın içindeki gerginlik elle tutulur cinstendi. Daha fazla dayanamayan zeki arkadaşım sonunda radyoyu açtı.

It just takes a second for my world to come crumbling down

Dünyamın parçalanması sadece bir saniye alır

Oh, I'm sure in the distance you can hear that awful sound

Oh, eminim bu korkunç sesi belirli bir uzaklıktan duyabilirsin

Oh, I'm plead for an answer, plead for an answer from you

Oh, bir cevap için yalvardım, senden gelecek bir cevap için yalvardım

But if you give me an answer, that just makes no sense then what's the use

Ama eğer bana bir cevap verirsen, kullandıktan hemen sonra hiçbir his bırakmaz

And just like that my life is broken

Ve böylece hayatım mahvoldu

I can barely breathe

Zar zor nefes alabiliyorum

And now I'm opened for suggestions

Ve şimdi önerilere açığım

At the end of the day life's a lesson

Günün sonunda, hayat bir ders

İstemsizce camdan yansıyan Bora'ya baktığımda gözlerimiz buluştu.

So, why can't he see it from my point of view

Peki o neden benim bakış açımdan göremiyor bunu?

And how many seconds in the hours of a day did we lose?

Ve günün kaç saatinde, kaç saniye kaybettik?

Was it me or his feelings, me or his feelings that day

Bu benim ya da onun duygusu muydu, o gün benim ya da onun duygusu mu?

Cause I just stood there in silence watched while my world blew away

Çünkü ben orada sessizlik içinde durdum dünyam patlarken

Gözümden bir damlanın indiğini hissettim. Bora hakkımda ne düşünüyordu?

Oh, why can't I see it from his point of view?

Oh, neden ben bunu onun bakış açısından göremiyorum?

And how many seconds in the hours will I make him lose?

Ve kaç saatin içinde, kaç saniye kaybedeceğim onu?

Bu sırada Tuna radyoyu kıstı, bende kendime gelip gözlerimi sildim. Feribota girdik. Durunca Tuna "Hadi inmiyor muyuz?" dedi.

"Hiç keyfim yok." Bora'yla aynı anda söylemiştik. Şaşırıp birbirimize döndük. Nihayet gözlerine bakıyordum. Biraz kızarmıştı ama gözleri. Yeşilin en koyu tonunu taşıyordu. Ben biraz daha bakmak için yalvarabilecekken yine cama döndü. Kapıyı açıp indi. Sena camımı tıklattı ve ben de indim.

(...)

"Sadece beni dinlemesini istemiştim. Ama susturdu." Elimdeki gevrekten (simit) bir parça daha koparıp denize attım. Gri bulutların arsında süzülen bir martı, yavaşça iniş yapıp attığım gevrek parçasını aldı.

"Ela, sana söylemem gereken bir şey var." Sena nihayet ağzını açmıştı. Ona deminden beri dert anlatıyordum ama daha şimdi konuşmaya başlamıştı.

"Dinliyorum.." Ona döndüm. Dalgın dalgın denize bakıyordu.

"Hadi kızlar birazdan ineceğiz, arabaya geçelim." Tuna aşağıya inerken bize seslendi.

"Hadi Sena söylesene." dedim.

"Imm. Boşver. Önemli değildi zaten." Derin bir nefes aldı. "Hadi inelim."

Ona ısrarla bakmaya devam ettim. Ama omuz silkip aşağıya indi. Elimdeki son gevrek parçasını da attım. Bir martı havada yakaladı. Deniz havasını tekrar içime çekecekken gök gürledi. Gri bulutlardan anlamıştım zaten. İnşallah fazla şiddetli yağmaz dedim içimden. Çünkü İzmir'de yağmur yağdığı zaman hayatın felç olduğunu haberlerden izliyordum. Kıyıya yaklaşmıştık ve ben de aşağıya indim.

(...)

Yağmur şiddetini artırmıştı, arabanın silecekleri deli gibi çalışıyordu.

"Sizce geri dönebilecek miyiz?" diye sordum titrek bir sesle.

"Keşke gelmeseydik." dedi Sena. "Şimdi bir yer de gezemeyiz."

"Bir kafe arıyorum. Biraz bekleriz orda. Şiddeti geçince geri döneriz." Tuna bir kafenin önünde durdu. Hızlı adımlarla kafeye girdik. Bora'yla hala konuşamamıştım. Ve bu canımı yakıyordu. Cam kenarında bir masaya oturduk. Bora da karşıma geçti. Garson geldiğinde sıcak çikolata söyledim. Bora şekersiz sütsüz kahve istedi. Çok sert dedim içimden. Sena bir çay ve tabiî ki de Tuna da Sena'nın istediğinden söyledi.

Bu sırada telefonumu çıkarıp babama mesaj attım.

"Karşıyaka'dayım. Acayip bir yağmur var. Geç gelebilirim." Gönder.

Telefonumu cebime koydum ve camdan akan damlaları izledim. Sonunda siparişlerimiz gelmişti. Sıcak çikolatamı ellerimin arasına aldım. Buharını içime çektim.

"Şimdi bir de bana kitap verseniz buradan ayrılmam."
Sesli düşünmüştüm. Utangaç bir tavırla onlara döndüm. Bora da kahvesine odaklanmış gülümsüyordu. Neden yüzüme bakmıyor? O yeşil tonunu öyle çok özlemiştim ki.

"Ben de ayrılmam." Bora konuştu! Bora konuştu! Ben de gülümsedim.

"Sanırım ayrılamayacaksınız da. Feribot seferleri iptal. Karayoluna da bu yağmurda arabayla çıkamam." Tuna'ya döndüm.

"Eee, yani ne olacak?"

"Yanisi Ela'cım; otel aramaya başlasak iyi olacak." Sena çayını eline alıp arkasına yaslandı.


CORDELIA Where stories live. Discover now