16. Bölüm

2.5K 200 3
                                    

"İyi ama neden böyle bir şey yapsınlar ki?"
"Çünkü Chris'i geri istiyorlardı. Muhtemelen onun ölü olduğunu sanıyorlar ve geri getirmek istiyorlar. Bunun içinde kitaptan yardım alacaklar."
"İyi de sen Chris'in fena bir şekilde yaralandığını, ölümle yaşamak arasında kaldığını ve halasının yanına gönderdiğinizi söylemedin mi?"
"Hayır söylemedim. Çünkü onlara güvenmiyorum."
"Ne demek onlara güvenmiyorum.....Bella mademki onu bulmak ya da öldüğünü sanıp geri getirmek için bu kadar uğraşıyorlarsa niye onlara söylemedin?"
"Onlara söyleyince ne olacaktı ki?"
"Tanrım! Onun nerede olduğunu söyleseydin. En azından biri oraya gider ve Chris'i bulup durumunun nasıl olduğunu öğrenirdi."
"Onlar bile Chris'in kokusunu alamazken nasıl bulacaklardı ki?"
"Bilmiyorum ama bir yolunu bulabilirlerdi."
  Ofladım ve ellerimle yüzümü kapattım.
"Şimdi ne olacak?" Diye sordum.
"Şu bir hafta geçtikten sonra onlarla konuşacağız."
"Nasıl? Daha yeni geldiler ve nerede olduklarını bile bilmiyorum."
"Er ya da geç onlar tekrar geri döneceklerdir."
"Döndükleri zaman onlara ne söyleyeyim?"
"Onlara iş birliği yapıp Chris'i bulabileceğinizi söyle aynı zamanda onun San Diego'da olduğunuda söyle. Halasının yanında olduğunu."
"Peki ya bunu kendi başıma yapmak istersem?.."
"Bella bazen çok mantıksızca konuşuyorsun."
"Neden Chris'i bulmak için yapmam gereken tek şey, San Diego'ya gitmek ve önüme çıkan herkese Chris'in nerede olduğunu sormak. Er ya da geç biri muhakkak Chris'in yerini biliyor olacaktır."
Yaşam belirtisi göstermeden öylece bana bakıyordu. Daha sonra gözüne komidinde duran ilaçlarım takılmıştı. Oraya doğru ilerledi ve ilaçları eline alıp baktı.
"Evet. Şimdi neden böyle davrandığını anlıyorum." Dedi ve elindekileri yerine geri koydu. Bana doğru yaklaştı.
"Pekala Bella. Bugünlük bu kadar hasta ziyareti yeter diye düşünüyorum." Dedi ve beni yavaşça yatağa yatırdı. Cebinden anahtarı çıkardı ve çekmecenin içine koyduktan sonra alnıma bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde öylece ona bakıyordum. Bir şey diyemiyordum.
"Biraz dinlenmeye ihtiyacın var. Uyumalısın!" Dedi ve arkasına dönerek odadan çıktı. Az önce ne olmuştu öyle sanki beynim yerinde değilmiş gibi hissediyordum.
...

Neredeyse 3 gün olmuştu ama sürü bir daha gelmemişlerdi. Artık geri dönmeyeceklerinden korkuyordum. Geçen sefer onlarla insani bir şekilde konuşma fırsatım olmamıştı ama bu sefer öyle yapmaya çalışacaktım. 3 gün boyunca Jess, Kate, Ed ve Eric gün boyu beni asla yalnız bırakmamışlardı. Her fırsatta aramaya çalışıyorlardı. Ama David ile bırak görüşmeyi konuşamıyorduk bile. Sürü David den bahsetmek istemiyordu ama hepsinin gözlerinden anlıyordum ki birbirlerini gerçekten çok özlüyorlardı. Chris'in bu şekilde gitmesi bir gülle topu gibiydi ve bizde onun yıktığı yapıtlar olmuştuk. Onu bir an önce görmek istiyordum. Bu ceza bana fazlasıyla yetmişti.

Kapının çalmasıyla düşüncelerimden sıyrılmıştım. Kapı yavaş bir şekilde açıldı. Gelen amcamdı. Bir şey demedim, o da dememişti. Yatağın üzerine oturdu. Saçlarımı okşadı.
"İyi misin?" Diye sordu.
Yutkundum.
"İyiyim"
"James bana..."
"Anlattı mı? Biliyorum söyledi."
"Neden bilmemi istemedin Bella?"
"Çünkü istemedim."
"Dinle Bella! Belki anne ve babanın yerine asla geçemeyeceğim. Sana onların varlıklarını hissetmiyorum ama şunu unutma. Ben senin babanım derken oldukça ciddiydim Bella. Lütfen beni babandan ayırt etme."
Ağlamamak için dişlerimi sıkıyordum ama ne olursa olsun ağlamayacaktım. Oysaki amcamın gözleri dolmaya başlamıştı bile.
"Özür dilerim amca! Sana karşı fazlasıyla ileri gittiğimi biliyorum."
"Ben de özür dilerim Bella. Dediklerimin haddi yoktu."
Birbirimize sarıldık. Amcam kendini tutamamış ve ağlamaya başladı. Benim ise gözyaşlarım gözümde birikmişti ama akmalarına asla izin vermeyecektim. Ayrıldığımız zaman yüzümdeki minik pençe izine doğru baktı.
"Hatırlıyorum da baban ile biz küçükken, büyükannen de bir gün alnında bir yara iziyle gelmişti."
Komidinde duran kolyeyi çıkardım ve amcama doğru uzattım.
"Evet bu kolyeye ne olursa olsun dokunmamızı istemezdi. Biz de bunu normal bir kolye sanardık. Halbuki çok farklıymış."
Gülümsedim.
"Hiçbir şey göründüğü gibi değildir." Dedim ve kolyeyi ondan geri aldım. Ucuna bakmaya başladım.
"Onu özlüyor musun?" Diye sordum.
O sırada gözünden birkaç damla yaş akmıştı.
"Evet Bella. Özlüyorum. O benim hayatım boyunca tanıdığım tek cesur kadındı. Bu kötülüklerle baş etmeyi küçük yaşlarda başlamıştı. Tıpkı senin gibi."
"Peki neden ben? Neden James ya da Thalia değil."
Omuzlarını silkti.
"Bilmiyorum. Büyükannenin da başka kuzenleri varmış ama onu bulmuş. Bu bir kader!"
"Ya da lanet!"
"Ah hadi ama kendine haksızlık ediyorsun Bella. Sen geleceği görebiliyorsun."
"Evet ama istediğim zaman göremeyeceksem bu bana ne yarar sağlar ki?"
"Gün geçtikçe kontrol edebileceksin. Endişelenme."
"Amca büyükannem nasıl öldü?"
Amcamın gözü dalmıştı. Yanımdaki yastığa doğru bakıyordu. Ben de oraya doğru baktım. Hala dalgın bir şekilde bakıyordu.
"Amca sen iyi misin?"
Nihayet kendine geldiğinde konuşabilmişti.
"O verem olmuştu."
"Verem mi?"
Kafasını salladı.
"Onca sene kurtadamlara karşı göğüs gerdi, çok fazla yaralandı. Ölüp geri dirildiği bile olmuştu. Onlarda bir şey olmadı ama verem onu öldürmeye yetmişti."
"Bu korkunç bir şey."
"Evet öyle." Dedi ve tekrardan daldı. Ardından yorgana birkaç damla gözyaşı damlattı.
"Sen iyi misin?" Diye sordum.
"Evet sadece bir anlığına gözümün önüne geldi işte." Dedi ve gözündeki yaşları silip ayağa kalktı.
"Neyse. Sen artık uyu. Biraz dinlen." Dedi ve odadan çıkıp kapıyı kapattı.

Buna inanamıyordum. Kurtadamlar ile o kadar başa çıktı, o kadar yaralandı ölmedi ama verem onu öldürdü. Bu gerçekten çok garip bir şeydi.
Yatağa doğru iyice gömüldüm. Keşke onu görebilseydim. Keşke şimdi yanımda olsaydı.
...

Kurtlar Arasında (3. Kitap)Where stories live. Discover now