11. Bölüm (Alfa)

4.3K 303 9
                                    

ELİCE:
Adrian'ı düşünüyordum. Aslında beni bırakmadı. Bence ölümle ilgili konuştuğum için daha fazla dayanamayıp gitti. İnanmıyorum beni yarı yolda bırakıp gittiğine. Öyle biri değil o.

Kapının çaldığını duydum. Düşüncelerimden sıyrıldım. Alex'te mutfakta olduğundan gidip açtım. Adrian elinde benim yeni komşumuza vermiş olduğum tencere vardı. Bana karşı sırıtıyordu. Ne demek bu şimdi?
"Merhaba. Ben yeni komşunuz. Ev arkadaşım sizden bu tencereyi almış sanırım. Bende onu getireyim dedim." Dedi.
"Ne?" Elimle ağzımı kapattım.
"Sorun değil. Gelsene hadi sana evi gezdiririm."
"Tencereyi eve bırakıp gidelim o zaman." Elinden tencereyi aldım. Mutfağa tezgahın üzerine bıraktım. Alex kulaklıkla müzik dinlerken omzundan onu dürttüm . Kulaklıkları çıkarıp ne diyeceğime baktı.
"Adrian yan eve taşınmış. O yanında ki sana gıcık olan çocukta ev arkadaşıymış." Ağzı iki karış açılırken ona pis pis gülüp mutfaktan çıktım. Adrian'ın yanına gittim. Merak ettiğim soruyla bir taraftan yürüyor bir taraftan da konuşuyordum.
"Bana çok kızdın mı?"
"Sana asla kızamam. Ben sadece biraz fazla üzüldüm. Bana ölümle ilgili şeylerden bahsetme lütfen."
Başımı salladım. Sonra onu kolundan durdurdum. Ne diyeceğimi bekledi.
"Ben çok üzgünüm." Diyip sarıldım. Ellerini belime yerleştirince gülümsedim.

Adrian evin anahtarını cebinden çıkarttı. Kapıyı açıp içeri girdi. Eliyle de girmemi işaret etti. Bende girdim ve evi incelemeye başladım. Sepya tonlarında ki duvarlar, siyah bir L koltuk, şömine ve orta sehpa vardı. Alex'le Alice bizim evin salonunun her yerini pembe yapmışlardı. Bu ev kesinlikle sade ve ağırdı.
"Nasıl beğendin mi?"
"Evininiz çok güzel. Bayıldım."
"Sağol. Gel öbür odaları da gezdireyim."
"Tamam." Dedim. Sonra beraber merdivenlerden çıkıp diğer odaları gezdik. Bir tane misafir odası, ev arkadaşının odası ve Adrian'ın odası. Adrian'ın odasına girdiğimizde gözlerim fal taşı gibi açıldı. Tam benlik bir odaydı. Koşu bandı vardı. Kum torbası ve duvarda ünlü basketbolcuların fotoğrafları vardı. Bazı diğer spor aletleri vardı. Sadece yatak yoktu. Ama neden yatak yoktu?
"Yatağın yok mu?" Bu soruma biraz afallamış gibi baktı. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.
Cevap vermek için dudaklarını araladı.

Bir dakika neler oluyor?
"Sen kimsin?"
"Hatırlamıyor musun?"
"Ben bir şey hatırlamıyorum. Hem de hiç bir şey." Başım dönmeye başladı. Yanımda ki çocuğa tutundum. Elimle başımı tuttum. Ve her şey sadece bir saniye de kararmıştı...

ADRİAN:

Başlamıştı artık. Yavaş yavaş hafızasını kaybediyordu. Kızılay sadece bir hafta sonraydı ve beklemek her geçen zaman sinirimi bozuyordu. Onun bu haline dayanamıyordum. Elice'yi dönüştürmem gerekiyordu. Micheal bana onu dönüştürmeyi teklif etmişti ancak Justin'e olanlardan sonra vampir kurulunun daha fazla dikkatini çekmeyi göze alamazdım.

Bir hafta sonra: Kızıl ay zamanında...

Micheal bana destek olmak için omzumdan tutuyordu. Dolunay gökyüzünde belirdi. Yavaş yavaş kızıllaşıyordu. Vampir kurulu geldi. Bana gülümsediler.
"Hazır mısın?"
"Evet!"
"Dolunay tozunu üstüne dökeceğim. Kızılay'ın tek dönüştüreceği kişi sensin. Bu yüzden için rahat olsun. Şunu unutma ki bu beş yüz yılda bir olan en güçlü Kızılay. Bu safkan vampirlerin bile şuan en güçlüsü olduğun anlamına geliyor. Yani bir Alfa olacaksın Adrian." Başımı salladım. Vampir Kurulu üyeleri beni kendi aralarında görmek istediklerini söylemişlerdi. Niyetlerinin iyi olmadığını bildiğim için bunu red etmiştim. Kendilerinden daha güçlü kimseyi istemiyorlardı. Ancak Kızılay'ın dediğini yapmak zorundalardı. Kahinler, Profesör ve Kurul benim Alfa olacağımı en başından beri biliyorlardı. Bu yüzden beni yanlarında tutmak istiyorlardı. Buna müsade etmeyecek ve ellerinde kukla olmayacaktım.

"Zamanı geldi." Başımı çevirip Kızılay'a döndüm. Kan kırmızısı rengi dolunayın tamamını kaplamıştı ve işte! İçimden buna layık olabilmek için dua ediyordum. Elice'yi kurtarabilmek ve onu tekrar hayata döndürmek için istiyordum artık bunu. Eğer o da isterse mutlu olabilirdik. Yeter ki Elice istesin.
"Lütfen beni kabul et. Lütfen beni kabul et ve bana Kutsal gücünü armağan et. Lütfen." Kendi kendime fısıldayıp dua ederken üstüme dökülen Dolunay tozu vücudumu etkileşim haline sokmuştu. Gözlerimde Kızılay'ın parlak yansıması belirmiş ve yüzümde parlayıp akan damarlar belirginleşmişti. Dişlerim sivrileşmiş ve dört elementin gücü damarlarımdaki kanda akmaya başlamıştı. Saf güç beni ele geçirmiş ve bütün bedenimde dalgalanıyordu. Gözlerimi kapattım. Elice'yi hayal ettim. Kızılay beni kabul etmişti. Elice için bu gücü istediğimi biliyordu. Onu kurtarabilmek, sevgi için...

Kızılay beni gökyüzüne kaldırırken kafamı geriye yatırdım. Kollarımı iki yana açıp kendimi Kızılay'a teslim ettim. O sırada şehirde çığlık sesleri, kurtadamların uğuldamaları yankılanıyordu. Bütün şehrin sesi kulaklarımda çınlıyordu. Vampirler geçici bir süreliğine bugün güçlenmiş ve acımasız kutlamalar yapıyorlardı. Bu gece kurtadamlar onların peşinde dolanıyor, çatışıyorlardı. İnsanların çığlıkları ve ulumalar birbirine karışmıştı. Kızılay'ın verdiği etkiyle herkesten ve her şeyden daha güçlü hissediyordum. Bana konuşurmuş gibi kalbimde derin hislerin beslenmesine sebep oluyordu. Hırslarımı geride bırakıp gücümü doğanın ve canlı varlıkların yaşamına adamam için bana fısıldıyordu. Evren artık yanımdaydı. Ben Alfa olmuştum.

Bir bölümün daha sonu arkadaşlar. Yeterince hızlı bölüm yayınlıyorum. Ama yeterince vote alamıyorum. Lütfen vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

Kızıl Ay Doğuyor (BİR VAMPİR HİKAYESi)1Where stories live. Discover now