"Sana öyle bir çekiliyordum ki korktum Asya. Ben uzak duramıyorsam, sen durmalıydın. Bu yüzden ondan hoşlandığımı söyledim sana. Resmen seni kırdım ve gözlerim buna bizzat şahit oldu. O an ne yaparsam yapayım uzak duramayacağımı anladım."
Kollarımı geri çekip ondan ayrıldığımda şaşırsa da bir şey demedi. Kötü anılar usulca zihnime süzülüyordu. Yasemin'le birlikte olduğu gerçeği boğazımda bir düğüme dönüşmüştü. O düğüm defalarca yutkunmama rağmen gitmiyordu.
Elleri usulca kollarımı dolaşıp omuzlarımda durduğunda bakışlarımı ayakkabılarına indirdim.
"Biliyor musun, sınıfta yanıma geldiğinde de ayakkabılarına bakmıştım. Şuan aynı duygu karmaşası içindeyim." diye mırıldandığımda tek hecelik bir kahkaha bıraktı.
"Biliyor musun? Sınıfta yanına geldiğimde elindeki kaleme bakmıştım. Ne tuhaf ki kalemi tutuşundan bile etkilenmiştim."
Sözleri kalbimin hızlanmasına neden olurken dayanamayıp tok bir kahkaha attım.
"Bir gün sana teşekkür edeceğimi söylemiştin. Beni tebessümünle ödüllendirecektin. Ne kadar ukalaydın öyle."
Ellerini ensemde birleştirip alnını alnıma dayadı. Soluduğu havayı dışarı bırakırken sıcak nefesi dudaklarıma değiyordu. Gözleri kapalıydı ve özenle dizilmiş uzun kirpikleri yüzünü gölgeliyordu.
"Asıl teşekkür etmesi gereken benim, Asya."
"Neden?" diye sorduğumda sesim fazla şaşkın çıkmıştı.
"Çünkü gökyüzünün sadece katrana batırılmış gibi simsiyah olması gerekmediğini öğrettin bana. Farkında olmadan, sadece gülümsedin ve güneş açtım."
Bir şey diyemedim. Her şey durmuştu ve ruhum kenara çekilmiş, uzaktan bizi izliyordu. Ben sessizliğe gürültülü bir savaş açmaya koyulurken Baran karanlığın küflü kokusunun sindiği bir sesle konuştu.
"Hatalar yapacağım. Belki seni çok kıracağım. Gözyaşlarının sebebi olacağım. Ama ne yaparsam yapayım, seni elimle itsem bile o eli tut ve bana sarıl. Beni bırakma. Bana söz ver, Asya."
Kaşlarımı çatarak ona baktım. Gözleri hala kapalıydı. Korku, hiç olmadığı kadar keskin bir kılıca dönüşüp kalbimi delik deşik ederken tek nefeste "Söz." dedim. Başka bir şey diyemezdim. Güzel günlerin ardında beni bekleyen uzun geceler olduğunu hissediyordum. Baran'ın sözlerinde eyleme dökülmeyi bekleyen gizli bir ayrılık vardı. Bunu görebiliyordum. Sadece yanılmak istiyordum. Kendi kaygılarımın kurbanı olmak istemediğim için boğazıma yapışan acı duyguyu kanıma doğru iteledim. Şimdilik her şey yolundaydı ve yarını düşünerek bugünümü mahvetmek istemiyordum. Mutluydum ve mutluluğumun bileti yanımdaydı. Bal ırmağım, tatlı Siyahım burada ve benimleydi. Bu, sadece şimdiye odaklanmam için yeterli bir sebepti.

"Aslında seni bir yere götüreceğim. Bu kitapları sonra halletsek olur mu?" diye sorduğunda ondan ayrıldım.
"Nereye götüreceksin beni?"
Kaşlarını kaldırarak "Tam senin gibi bir romantiğin gitmek isteyeceği bir yere." dedi. Üst dudağımı alt dudağımın altına alıp usulca kafamı salladım.
"Acele et romantizm manyağı." dediğinde gözlerimi devirdim. Masanın üstündeki montumu giydikten sonra sırt çantamı taktım.
Dükkandan çıkmadan önce "Abartmasan mı acaba? O kadar da romantik değilim." diye hayıflandım. Tamam, romantik olan her şeye zaafım vardı ama manyak değildim. Hem kim sevgilisine manyak derdi ki? Bunu daha sonra ona soracaktım.
Yol boyunca pek fazla konuşmamıştık ve sanki ikimizin sessizliği arasında bir savaş yaşanıyordu. Bu savaş, taksi vapur iskelesinin önünde durana kadar sürmüştü. Kocaman gözlerle taksiden inip "Vapura mı bineceğiz?" diye sordum. Baran kafasını sallayıp "Dahası da var." dedi. Yanıma gelip ellerimizi birbirine kenetlediğinde önce birbirini tamamlayan ellerimize, daha sonra Baran'a baktım. Manidar bir şekilde gülümseyip yürümeye başladı.
Baran her şeyi önceden ayarlamış olacak ki hiçbir ücret ödemeden direkt vapura bindik. Denizin ferahlatıcı kokusunu rahatça soluyabileceğimiz bir yere oturduğumuzda gözlerim kapanmak üzereydi. Kendimi yorgun hissediyordum. Kafamı Baran'ın sıcak omzuna yaslayıp "Biraz omzunda dinlenebilir miyim?" diye sordum.
"Hayır." dediğinde içimde bir şeylerin kırıldığını hissettim. Utanarak kafamı diğer tarafa çevirdiğimde "Çünkü senin yerin burası." diyerek kollarını bana sardı. Beni zorlanmadan kucağına doğru çekerken etrafımızdaki insanları umursamadan Baran'ın sıcak göğsüne sokuldum. Haklıydı, benim yerim tam olarak burasıydı.

Burnuma dolan taze pamuk şeker kokusu gözlerimi aralamama sebep olurken bulunduğum yeri idrak etmeye çalıştım. Vapurda ya da Baran'ın kucağında değildim. Hızla doğrulup nerede olduğumu anlamak için gözlerimle etrafı taradım. Bir otel odasındaydım ve bedenim çok rahat bir yatağın üstündeydi. Sarsak adımlarla yataktan kalkıp büyük pencerelerin önüne geçtim. Hafif aralık olan camı tamamen açıp dışarı baktığımda dudaklarım ve gözlerim eş zamanlı olarak aralandı. Burası bir adaydı. Heyecanla yerimde zıplarken ensemde bir nefes hissettim. Kaskatı kesildiğimde güçlü kollar bedenimi sardı.
"Heybeliada ve sen, Cemal Süreya ve şiirleri gibisiniz. Birbirinizi tamamlıyorsunuz. Bu güzel adaya senin varlığın çok yakıştı."
Ensem sözlerinin etkisiyle kızarırken dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Baran..." diye mırıldandım ama sesim fısıltıdan öteye gidememişti.
"Yorgun değilsen biraz gezelim mi?" diye sordu. Büyük bir hevesle "Evet." dediğimde güldüğüne dair bir ses işittim.
Yaklaşık on dakika sonra birlikte otelden çıktık. Yanyana sessizce yürürken etrafa bakınmayı ihmal etmiyordum. İskelenin sağ tarafında bir çarşı, çarşının bitimine yakın bir yerde şuan kapalı olan bir meyhane ve kahve dükkanı vardı. Az ileride çamlık bir piknik alanı vardı ama şuan kimse görünmüyordu. Çünkü yaz mevsiminde değildik ve hava soğuktu. Yağmur hafiften çiselemeye başlayınca Baran belimden tutup beni kendine çekti. Dudakları kulağıma değerken "Yağmur birazdan hızlanır. Geri dönelim mi?" diye sordu. Havalı bir bakış atmaya çalışırken "Yağmurdan korksaydım seni seçmezdim Baran Bey." dedim. Kaşlarını çatarak yüzüme baktı.
"Ben bir seçim miyim?"
Telaşla kafamı iki yana salladım.
"Hayır, sen bir dönüm noktasısın, Baran."
İtirafım onu keyiflendirmiş gibi sırıttığında alnımı omzuna yasladım.
"Kötü bir adamsın, ukalasın da. Umursamazsın biraz, acımasız oluyorsun bazen. İnan bana bir seçenek olsaydın seni seçmezdim."
Homurdanarak "Sen de çirkinsin. Çenende tuhaf bir gamze var ve romantiksin. Bir seçenek olsaydın seni seçmezdim." dedi. Aniden kafamı kaldırıp çatık kaşlarla ona baktım.
Sinirli bir sesle "Çenemdeki gamzenin neresi tuhaf? Çok mu kötü duruyor ki?" diye sordum.
Uzun bir süre gözlerime baktıktan sonra beni şok edecek bir şey yaptı. Gamzemin üstüne dudaklarını bastırdı. Vücudum hareketine tepsi vermeden kaskatı kesilirken Baran kendini geri çekmemişti.
Birkaç dakika sonra dudaklarının teması sonlandığında çenemi sağ elinin iki parmağıyla kavradı. Dudaklarım mühürlenmişti ve hiçbir şey söyleyemiyordum.
"Şu gamze var ya, ona bile bir ayrı aşığım, kızım. Her zerrene aşık, her zerrem. Her kusuruna hayran bu adam."
Alt dudağım titrediğinde ağlayacağımı anladım. Bu halimi görmesini istemediğim için yağmuru bahane ederek otelin olduğu istikamete doğru koşmaya başladım.
"Sırılsıklam olmadan otele varmalıyız!" diye bağırdım bir yandan.
Bana yetişen ayak seslerini duysam da arkama bakmadım. Elime temas eden sıcaklıkla birlikte omzumun üstünden Baran'a baktım. Bir eli heyecandan titreyen elimi kavramıştı. Yavaş sayılmayacak bir hızda koşarken bakışlarını yan profilimde hissettim.
"Bence çoktan sırılsıklam olduk, cesur kelebek."

Herkese merhaba. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Yazarken çok eğlendim nedense. Bu arada edizinplatonigi kullanıcısının hikayesini okuyun derim. Ve yan hesabım olan @virmimoza 'yı takip edebilirsiniz. Karanlıkta Koşanlar'ı orada yayınlıyorum. Facebook grubumuz olan Siyahım - Wattpad Hikayesi 'ne katılmayı unutmayın.
İletişim için twitter hesabımı takip edebilirsiniz; @arizabiri . Görüşmek üzere. :)

SİYAHIMWhere stories live. Discover now