BÖLÜM 3: "SIRLAR"

10.1K 849 239
                                    

Üç gün olmuştu. Jandarmalar Melisa'yı ormanın her yerinde aramış; ancak bulamamışlardı. Üç gün önce üvez ağacının ona fısıldadığı -bu nasıl oldu hala hiçbir fikri yoktu- Melisa'nın öldüğü düşüncesini kafasından atmak için Yasemin kendini odaya bir mahkum gibi hapsetmişti. O odadan zorunlu ihtiyaçlar dışında ancak Melisa'nın yaşadığını hissettiğinde çıkacaktı.

Anneannesi salondaki ahşap sandalyede öylece oturup boşluğa bakıyordu. Kızının ölümünden sonra kızının ilk göz ağrısını da kaybetmişti. Saçlarındaki aklar dile gelse çektiği sıkıntılara şahitlik ederdi. Suratındaki bunca yılın yükünü sırtlayan çizgiler içine çektiği her nefeste bir ok misali göğsüne saplanıyordu. Bir kaplanın göz aralığı kadar biçimli, ondan kızına, kızından Yasemin'e geçen koyu yeşil gözler kaç acıya daha şahit olacaktı bilmiyordu.

Teyzesi Hazan, Yasemin ve annesi arasında mekik dokuyordu. Onlara güçlü olmaları gerektiğini söylüyordu; ama nafileydi. Onları hayata geri döndürecek bir şey olması gerekiyordu.

Kapı çalmıştı. Yasemin kendinde kapıyı açacak gücü bulamadı. Üç gündür yaptığı gibi o işi de teyzesi Hazan'a bırakmıştı.

Kapının açılma sesini duydu. Bir erkek teyzesiyle konuşuyordu. Konuşma bitti ve kapı kapandı.

Bu seferde odasının kapısı tıklatılmıştı. Teyzesi dışarıdan ona seslendi.

"Kerem geldi. Seninle konuşmak istiyor."

Derin bir nefes verirken yatakta doğruldu. Bileğindeki tokayla hayli karışmış koyu kahverengi saçlarını toplamaya çalıştı. Pek başarılı olduğu söylenemezdi; ancak o yine de kalkıp kapıyı açtı.

Kerem'in şişen gözlerine baktı. Kendisininde ondan aşağı kalır yanı yoktu. Herkes üç günde çökmüştü işte. Bir insanın hayatınıza girmesi sorun olmazken hayatınızdan çekip gitmesi neden bu kadar acıydı ki? Yüzyıl geçse bile bu soruyu ikiside cevaplayamazdı. Bu yüzden Yasemin düşünmeyi bırakıp Kerem'i içeri davet etti.

Yasemin yatağa oturup yastığına sarıldı. Kerem çalışma masasının önündeki sandalyeyi oturduğunda kızı görebilecek şekilde çevirdi ve oturdu. Gözlerini ovuşturup kızın solgun yüzüne baktı.

"Geçen gün sana olan şey..."

Yasemin celallenip araya girdi.

"Bana olan şey zerre kadar umrumda değil. Bana Melisa'yı anlat. Onu neden bulamayacağımızı..."

Böyleydi işte Yasemin. Babasına çekmişti. Saman alevi gibi parlayıp hemen sönerdi.

Kerem huzursuzca etrafına bakınıp konuşmaya başladı.

"Şu an anlatacaklarıma büyük ihtimalle inanmayacaksın. Biliyorum."

"Sen anlat. İnanıp inanmamak benim kararım." dedi Yasemin soğuk bir ses tonuyla. Kerem kendini bozmayıp devam etti.

"Yıllar önce bazı insanlar yaşarmış. Diğer halktan ayrı tutulan kimseler... Yaptıkları ilaçlar ve büyülerle tanınırlarmış. Yılın belli zamanlarında bir yerde toplanıp ayin yaparlarmış. Ayin yaptıkları yer büyük bir meşe ağacının çevresi olurmuş hep. Çünkü meşe ağacı gücü sembolize edermiş.

Ülkemizde ayin yapılan bu yere Drunemeton deniyor. Ve biliyor musun Drunemeton tamda kasabamızın konuşlandırıldığı bu alanda."

Yasemin bir şey anlamamış gibi görünüyordu. Kafasını sallayıp tüm bunların Melisa'yla alakasını sordu. Çünkü bu alakayı kendisi çözemeyecekti. Çocuk anlatmaya devam etti.

TEPELERİN KIZI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin