Kalbim bir an tekler gibi oldu. Uzun zamandır isyancıların düşük seviyeli saldırıları Akademi' nin uzman bölükleri tarafından bastırılmaktaydı ancak bu defa... Bu defa Doğu Euros ilk defa ağır bir hasar almıştı. Bir komutanımızı kaybetmiştik ve iki çavuşumuz da esir düşmüştü.

Bu nasıl olmuştu? İsyancılar asla Kadmos gibi güçlü bir bölgeye bu kadar büyük bir saldırı düzenleyemezdiler. Sayıca az ve güçsüzdüler ve kolayca alt edilebiliyorlardı.

Derken aklıma birden Daniel' in ve Edgar' ın Bay White tarafından çağırıldığı geliverdi. Belki de merkeze bunu konuşmak için çağırılmışlardı. Belki de seviye E, isyancılara taktıkları gizli bir kod adıydı.

O zaman sana neden seviye E desinler süper zeka? Yoksa sende isyancı falan mısın?

Üzülerek de olsa söylüyorum: galiba bu defa iç sesim haklıydı. Bu durumda seviye E denilen şey isyancılara verilen bir kod ad felan değildi. O zaman neydi?

Derin bir nefes alıp daha fazla merdivenlerin başında dikilmemeye karar verdim ve odamın bulunduğu kata doğru çıkmaya başladım.

Nihayet odama vardığımda ilk işim kendimi yatağa atmak olmuştu.
Bir süre sonra uzanıp sabah Daniel'e fırlattığım pembe yastığımı yerden aldım ve uzun süre elimde inceledim.

Bir yandan da beynimi meşgul eden tüm soru işaretlerini gözden geçiriyordum.

Seviye E ne demekti?
İsyancılar nasıl oldu da Kadmos'a saldırdılar?
Daniel benim bir seviye E olduğumu söyleyip ardından neden beni ilgilendirmediğini söylemişti?

Bolca soru vardı kafamda. Ve hepsi birbirine giriyor, kafamı allak bullak ediyordu. Bundan kurtulmam gerekiyordu.

Hızla yataktan kalktığım gibi soluğu banyoda aldım. Önce bir yüzüme soğuk su çarptım ve kendime geldim ardından da üzerimdeki terli kıyafetlerden kurtuldum.

Banyonun küvetini sıcak suyla doldurdum. Kendimi bir an önce sıcak suyun içine atmak ve rahatlamak istiyordum ama tam küvete girecekken gözüme aynada ki yansımam çarptı.

Koyu kahve bir çift göz hafif çilli bir burun ve kızıl- turuncu saçlar bana bakıyordu. Aynaya pek sık bakmadığımdan olsa gerek ara sıra gözüm takıldığında böyle baka kalıyordum. Olduğum yerde hafifçe sağa doğru dönüp kendimi yandan görmeye çalıştım. Saçlarım bukleler halinde belime düşüyordu. Çok uzamıştılar ve artık uçları çatallaşmıştı.

Hızla banyo dolabımın derinliklerinden makasımı buldum.
Çok değil ama saçlarım hem biraz kısalmalı hem de kırıklarından arınmalıydı.

Akademi'de ki kızlar her zaman bana saçlarımın neden bu kadar uzun olduğunu ve neden beni hiç kuaförde görmediklerini sorarlardı.

Cevabımsa her zaman aynıydı:
Sizi ilgilendirmez.

Ama asıl gerçek cevabı şuydu:
Küçüklüğümde kaldığım o yetimhanede saç kesimi günü hep nefret ettiğim birşeydi. Benim ve diğer kızların saçlarını Dadı Meredith keserdi. Saçlarım kesilirken ki o eziyeti hâlâ hatırlıyordum.

Makasın kulağımın tam dibinden geçerken çıkardığı o tanıdık sesi miğdemi bulandırıyordu.

Kıt. Kıt. Kıt.

Meredith makasla hünerlerini sergilerken çıplak ayaklarımın üzerine düşen kızıl saç tellerimi görebiliyordum.

Bir anda kulağımın arkasına yayılan ani bir acıyla afalladım ve ufak bir çığlık attım.

UYANIŞWhere stories live. Discover now