Levi yanıt vermedi. Silahları kontrol etmekle, bir sonraki saldırı için hazırlık yapmakla meşguldü.
"Siktir... Eren. Bu tüfekleri doldurmasını söylemiştim." Küfretti, çocuğu bulmak için etrafa bakındı. "Hey! Eren! Beni duymadın mı? Bir şeye yumruk atmam gerek."
Her zamanki gibi onun şakacı mızmızlanmasına Eren’in karşılık vereceğini, birkaç kişinin güleceğini umdu. Ama bu sefer kimse gülmedi.
Herkes sus pus Levi'a bakıyordu. Kalbi boğazına kadar çıkmıştı.
"Armin?" Gözleri onu aradı ama Armin’in bakışları hâlâ yerdeydi. "Eren nerede?"
Armin’in yüzü buruştu. "Onu bulamıyoruz efendim. Marco ve Eren kayıp."
Levi, gözlerin kendisine kilitlendiğini hissedebiliyordu. Sözleri yutmak zorunda kaldı. Bacakları zayıflamıştı, oturma isteğiyle mücadele etti.
"Şey," diye geveledi, "biz... şey, biz..."
Yüzü sertleşti ama sesi hala zayıftı. Söyleyecek kelime bulamıyordu. Boğazını temizledi, tekrar denedi. "Biz- uh..."
"Onları aramaya devam edeceğiz," dedi Hange, cümlesini tamamladı. "Yakında ortaya çıkarlar."
Levi başını salladı.
"Şimdi gidin ve biraz dinlenin." Sonunda konuşabildi. "İki saat sonra nöbet değişin. Rotasyonu on iki saat daha sürdürün. Şafakta yeniden yola çıkıyoruz. Dağılın."
Levi ilk ayrılan oldu. Uyuduğu karanlık, nemli odaya yöneldi, ceketini çıkarıp duvara yaslandı.
İşte o zaman vurdu onu: şok, utanç, geri çekilme. Yüzünü ellerine gömdü, uzuvları uyuşuncaya kadar titredi.
"Hange!" diye seslendi ve Hange hızla içeri girdi.
"Buradayım." Yanına oturup sırtını ovuşturdu. "Sorun yok, buradayım."
"Lütfen çok ihtiyacım var." diye yalvardı. "Sadece şimdilik söz veriyorum son kez"
"Levi, bence yapmamalısın-"
"Bir çocuğu öldürdüm, Hange." Lekeli ellerine baktı. Ağlamamak için kendini tutuyordu. "Kahretsin, o sadece bir çocuktu. Erenden ya da Marco'dan büyük değildi."
Hange ifadesizce bakıyordu. Yüzünde hiçbir teselli kalmamıştı; savaşın defalarca gösterdiği dehşet onu tüketmişti. Rahatlatacak bir kelime bulamıyordu. Sadece Levi'ın sırtına bir battaniye attı. Bu kadarının yeterli olmasını umut etti.
Levi cebinden bir şey çıkarttı, minik şişeyi kafasına dikti ama sadece bir damla geldi.
"Hange..." diye yalvardı tekrar.
“Levi içmesen daha iyi olur.”
"Lütfen..." Yüzünü onun omzuna kapadı, kollarını elleriyle yalvarırcasına kavradı. "Lütfen, sadece... birazcık."
Hange derin bir iç çekişle başını salladı ve başka küçük cam şişe uzattı. Levi şişeyi hızla içti, her yudumda titremesi biraz daha azaldı. Sonra uzandı, bir an daha nefesini tuttu. Her şey dönmeye başladı, düşünceler bulanıklaştı. Kontrol onda gibi hissetti, nihayet.
Nefesini toparladıktan sonra, "Yaptığımız ve yaşadığımız her şey..." dedi. "Her şey anlamsızdı."
"Bu doğru değil."
Levi alaycı bir gülüşle karşılık verdi. "Reiner ve Bertold ortada yok, Annie hapiste. Ne yaptıysak boşunaydı. Hiçbir şeyi değiştiremedik."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1918 •Eruri•
Hayran Kurguİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
