Londra, Mayıs, 1908
Ordu Karargahı
"İki hafta..." Erwin tabağındaki el değmemiş yemeğe bakarken kendi kendine fısıldadı. Hange masanın karşısından endişeyle ona bakıyordu. "İki hafta oldu ve hala onu bulamadık."
"Sakin ol, onu eninde sonunda bulacağız."
Ama Erwin onu duymuyor gibiydi.
"Nasıl öylece ortadan kaybolabilir!?" Erwin yumruğunu sıkıp masaya vurdu. "Anlamıyorum. Şehir o kadar büyük değil."
"Tamam." Hange tabağını ondan uzaklaştırdı. "Bence bu adamı takıntı haline getirme-"
Erwin parmağını ona doğrulttu. "Ben takıntılı değilim, kararlıyım. İkisi farklı şeyler." Dedi ve sonunda yemeye başlamak için tabağını aldı.
"Bence aynı." Su bardağına bakarken mırıldandı.
"Biliyor musun?" Erwin ayağa kalktı. "Bence yine gizli göreve gitmeliyiz."
"Hayır lütfen. Bir daha olmaz Erwin…"
"Hadi ama, eskiden bu tür şeyleri severdin."
Hange bardağını masaya koydu. "Birincisi artık çocuk değiliz. Ben bir bilim adamıyım ve dikkat etmem gereken bir üne sahip bir doktorum ve Komutan Pixis tarafından azarlanmak için çok yaşlıyım ve korkuyorum. İkincisi, bir planın bile yok.”
Erwin oturdu, başını elleriyle tuttu.
"İstihbarat departmanına asla girmeyeceğim." dedi dramatik bir şekilde.
"Tamam, peki ya..." Hange aklına gelen ilk fikirle başladı. "A, biliyorum. Onu sadece parayla cezbedelim… belki biraz mücevher ya da onun gibi bir şey”.
"Mücevherler mi?" diye sordu şüpheyle. "O sadece bir yankesici değil, bir çetenin lideri. Burada kaçakçılıktan bahsediyoruz.”
"Şey, cüzdanını çalmıştı değil mi? Bunu sadece eğlence için yapıyor olabilir. Bir adrenalin bağımlısı ya da belki eski bir alışkanlık. "
Biraz düşündükten sonra Erwin başını salladı. "Sanırım kaybedecek bir şeyimiz yok"
"Tamam, o zaman, bir yeme ihtiyacımız olacak."
Erwin ona döndü. "Şık bir hanımefendi gibi giyinip seni takip etmelerini sağlayabilirsin. Onları köşeye sıkıştıracağız ve onları yakalamak için adamlarımla birlikte bekleyeceğim.”
"Hayır, bu işe yaramayacak. Başka biri olmalı. Düşündüğüm kadar zekiyse, beni tanır. Beni seninle barda görmüştü."
Erwin başını salladı, sonra etrafına baktı. Kısa kahverengi saçlı bir kız elinde kitaplarla yan taraftan geçiyordu. Onu birkaç gün önce kaydolan yeni kursiyerlerden tanıdı.
"Petra!" diye seslendi. Kız sanki ona seslenildiğinden emin değilmiş gibi etrafına bakındı, sonra Erwin ve Hange'ye doğru yürüdü.
"Çavuş Smith." Selam verdi.
"Bu akşam için bir planlanın var mı?"
Kız kızardı, kafası karıştı. "Iı...hayır. Hayır yok… efendim."
Bu adam bir pislik. Hange başını iki yana salladı.
"Harika, sana ihtiyacımız var."
-
O gece Devil's Acre hiç olmadığı kadar canlıydı. Her köşede rengarenk elbiseler içinde kadınlar, sokaklardan müzik seslerine eşlik ediyorlardı. Gecekondularda yaz mevsimi gibi görünmeye başlamıştı bile.
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
