14

246 39 263
                                        


13 Eylül 1914

Levi keskin bir acıyla uyandı. Üniformasının alt kısmı kendi kanıyla ıslanmıştı. Gözlerini tekrardan kapatıp etrafındaki askerlerin seslerini dinledi. Nerde olduğunu bilmiyordu, ne olduğunu hatırlamıyordu. Hala çatışmada mıydı? Ne zaman yaralanmıştı?

Gözlerini yavaşça araladı. Hastanenin tanıdık beyaz duvarlarla karşılaştı. O yaralıysa diğerleri ne yapmıştı? Erwin, Mike, Moblit...

Furlan...

Aklına gelen hatırayla dondu. Kalbinin sıkıştığını nefesinin kesildiğini hissetti. Boğazı ve gözleri yanıyordu. Nefes alamadıkça paniklediğini hissetti. Hastane yatağında doğrulamak için titreyen elini yan tarafında duran masaya koydu. Bir şeyin yere düşme sesi odada yankılandı. Levi'ın yarası doğrulmasına engel olurken kafasını çevirip düşen şeye baktı. Tuzla buz olmuş bir bardak ve zemini ıslatan su. Levi kafasını yatağın çerçevesine yaslayıp gözünü kapattı.

Gözleri kapatmasıyla o ana geri döndü. Beyaz bir duman bulutu her yeri sarmışken mermilerin ritmiyle savrulan toprak parçaları havada bu beyaz dumana lekeler bırakıyordu. Yerlerde cansız bedenler, insan veya at ne farkeder ikisi de oradaydı. Ayaklarının altında sallanan zemini, mayınların sağır edici sesini kulaklarında çınlamasını bile hissedebiliyordu. Bir anda kulakları Furlan'ın kahkahasıyla doldu. Sonra ortam ve sesler yine değişti. Bu sefer Erwin'in atındaydı. Ona onu Furlan'a götürsün diye yalvarıyordu.

Gözlerini açtı.

"Erwin..."

"O gitti." dedi tanımadığı bir ses yan taraftan.

Hastane yatağında başına bandajlar sarılı halde yatan adam "Kaptan Hannes." diye kendini tanıttı. Dalgın bir şekilde yerdeki kırık bardağa bakıyordu. "Mayınlar patladığında Komutan Smith'le birlikteydim."

"Erwin nerede?" boğazını temizledi ve yataktan bir ayağını sarkıttı.

Hannes, Levi'ın hareketlerine ve sözlerine pek dikkat etmeden konuşmaya devam etti. "Biz geri çekildikten sonra, Komutan Smith hemen geri saldırmak için tüm müsait adamları topladı. Savaşı kazandık ama-"

Levi adamın bakışlarını takip etti ve etrafına bakındı. Hemşireler kampın kargaşasında bir yandan diğer yana koşarken, uzuvları eksilmiş ya da darbeler almış adamlar bilinçsiz yatıyorlardı. İçlerinden biri Levi'ın yataktan sürünerek çıkıp yere düştüğünü görür görmez yanına koştu.

"Efendim, lütfen yatağınıza dönün!"

Levi gözlerini tekrar kapattı, öfkesini yanlış kişiye karşı salmamak için yumruklarını sıktı. Yumrukları zeminle buluştuğunda sıktığı dişlerinin arkasından yüksek bir inilti kaçtı.

O gitti…

Aklından bir ses kendini ikna edene kadar tekrar edip durmaya başladı bu iki kelimeyi.

Furlan ölmüştü ve bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktu. Ama Erwin ölmemişti. Onu koruyabilirdi.

"O tam olarak nerede?"

"Belçika." Hannes elindeki bardaktan uyuşuk bir yudum aldı. “Geride sadece ölüler ve yaralılar kaldı. İngiliz ordusu şu anda Ypres şehrini Almanlardan siliyor olmalı."

Erwin'in orada, elinde sadece tüfekle, devasa Alman obüslerinin karşısında çaresizce durduğu düşüncesiyle midesi kasıldı. Ancak endişesi hızla öfkeye dönüştü. Erwin onu geride bırakmıştı. Onu ve Furlan'ı geride bırakmıştı.

"Onunla gideceğim..."

"Bu durumda gidebileceğini mi sanıyorsun?" Hannes Levi'nin acı veren yüzünü izlerken hüzünlü bir gülümsemeyle devam etti. "Ackerman, artık yedek birliklerin bir parçasıyız. Emirleri burada bekleyeceğiz."

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now