5

346 65 342
                                        

Ocak, 1909

Güney Bölümü

Kış yine gelmişti. Hava bulutlu ve soğuktu. Karla karışık yağmur yağıyordu. Hava böyle olunca antrenman o gün ertelenmişti ve çoğu asker, zorlu antrenman günlerininin üzerlerinde bıraktığı yorgunluktan kurtulmak için yataklarında uyuyorlardı. Kalan kişilerin bazıları ailelerine mektup yazıyordu. Birkaç kişi de bir masanın etrafına oturmuş kart oynuyorlardı. Burada yapılacak başka bir şey de yoktu zaten.

Levi, sonunda temizlik yapmak veya Furlan ve Isabel ile sohbet etmek için zaman bulabileceği böyle günleri seviyordu. Özellikle çoğu askerin ailelerini görmek için kışladan ayrıldığı ya da kilisede ayine katıldığı pazar sabahlarını da seviyordu. Buraya bir nevi alışmış ve sevmeye başlamıştı. Ancak bugün kışla sinir bozucu askerlerle doluydu.

Levi odadan çıkıp o askerlerle uğraşmak yerine bu değerli boş zamanını çarşafları değiştirmek ve odanın tozunu almak için harcadı. Furlan onu yatağının üzerinde oturmuş, bacak bacak üstüne atmış şekilde izliyordu.

Levi altını süpürmek için yatağını hareket ettirdiğinde, yerde katlanmış halde duran bez parçası dikkatini çekti. Eline aldı ve Erwin'in mendili olduğunu farketti. Bir süre önce onu yıkayıp katladıktan sonra buraya sakladığını hatırladı.

O ve arkadaşları orduya katılalı altı aydan fazla olmuştu. Altı aydır Erwin'den haber alamamıştı. Levi, Erwin'in şu an ne yaptığını merak ediyordu. Almanya'da ki işinin Erwin'in silah kaçakçılığı hakkında keşfettiği şeyle bir ilgisi olup olmadığını da merak ediyordu. Levi Erwin'in iyi olup olmadığını merak ediyordu. Yaşıyor muydu? Ama onun hakkında bilgi alabileceği tek kişi Levi'ın her Erwinle ilgili sorusunu görmezden gelen Mike'dı.

Çoğu zaman Levi, burayı seviyordu. Çünkü artık eski işvereniyle bir daha asla uğraşmak zorunda değildi. Artık anlaşma yok, müşteri yok, Erwin'i öldürmeleri için onları tutan adamdan korkmak yok. Adam onu ​​ve arkadaşlarını unutmuş olmalı, diye ummuyordu. Büyük ihtimalle Isabel ile Furlan da böyle düşünüyordu. Ne düşündüklerini sormayı isterdi ama yapamazdı. Çünkü artık üçü de bu konu hakkında konuşmuyorlardı. Sanki üçü arasında bir tür sessiz anlaşma yapılmış gibi.

Geçtiğimiz birkaç ay çok sakin geçmişti, Levi için alışılmış bir şey değildi bu. Başının üstünde bir çatı, sıcak bir oda, güzel yemekler... Ve bunlar için hayatını riske atmasını isteyen biri bile yoktu. Eğitim zordu, evet ama keyifliydi, itiraf etmesi gerekirse eğlenceliydi. Levi'ın diğerleriyle kavga ettiği için cezalandırıldığı zamanlar dışında, her şey sorunsuz ilerliyordu. Özellikle şimdi, otoriteye saygısızlıktan dolayı aldığı cezalar önemli ölçüde azalmışken.

"O ne Levi?" Furlan'ın sesi onu düşüncelerinden gerçekliğe döndürdü. Levi'ın tuttuğu mendile uzandı.

"Hiç... hiçbir şey!" Levi aceleyle mendili avcunun içine alıp elini cebine soktu, hafifçe kızarıp diğer eliyle yatak örtüsünü düzeltti.

"Kimin o?" Furlan merakla açılmış gözleriyle ona hevesli bir şekide sordu. Levi'ın kolunu tuttu ve bezi ondan almaya çalıştı. "Kız arkadaşından mı? Bize nasıl söylemezsin!"

"Furlan. Hayır. Dur... Kes sesini!" Levi ona dirsek attı ama Furlan karnını tuttarken kıkırdamaya devam etti.

Sadece, odanın diğer tarafından bir grup adamın kendilerine yüksek sesle güldüğünü duyduklarında durdular. Kağıt oynuyorlardı ve anlaşılan bir süredir onları izliyorlardı. Gruba döndüklerinde, adamlar gözlerini onlardan ayırıp kartlarına baktılar.

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now