8

326 54 237
                                        

Londra, Nisan, 1909

"Nereye gidiyoruz?" diye sordu Levi gözlerini arabanın camından ayırmadan. Karargahın önünde buluştuklarından beri Erwin tek kelime etmiyordu. Dün yanlış bir şey mi yaptım?

"Gittiğimizde görürsün." dedi Erwin tok sesiyle. Elinin biri direksiyonu sıkıca tutuyordu. Ama arabayı pek kontrol edebildiği söylenemezdi. Uyumamış gibi görünüyordu. Gözlerinin altında iki mor ince çizgi vardı.

"Oi-" Araba hafifçe yoldan dışarı çıkarken Levi ne yapması gerektiğini bile bilmeden hızlıca direksiyona elini koydu. Erwin ayağını yavaşça gaz pedalından çekti."Ben sürebilirim. Kötü görünüyorsun."

"Ben iyiyim." dedi Erwin ona bakmadan ve tekrardan gaza bastı.

Erwin yola geri dönerken Levi elini çenesine yaslayıp Erwin'e baktı. Kesinlikle bir sorun vardı. Erwin'i gerebilecek bir sorun. Yani ciddi bir sorun.

Arabayı park etmek için bir yan sokağa saptılar. Levi gözlerini Erwin'den çekip insanlara baktı. Erkekler ve kadınlar ellerinde alışveriş sepetleri ile dolaşıyor, birbirlerine çarparken Paris'ten mağazalara getirilen son moda kıyafetleri inceliyorlardı.

"Bu nasıl bir görev?" dedi Levi, arabadan indiklerinde. Erwin'i mağazalardan birine kadar takip etti, bakışları mankenlerin neredeyse her zaman eşleşen bir bağcıklı şemsiye veya silindir şapka ile kombinlenen pahalı olduğu belli olan takım elbise ve elbiselerin olduğu vitrinlere kaydı.

Erwin içeri girmesi için dükkanın kapısını açtı. Levi tereddütle ona bir kaşını kaldırdı.

"Görevimiz bir mağazada mı?"

Erwin gülümsedi. "Ah, hayır. Buraya görevimize hazırlanmamız için geldik."

"Hoşgeldiniz beyler." Sıska bir yaşlı adam boynunda asılı olan mezurasının ucunu düzeltirken gözündeki kalın gözlüklerin arkasından onlara baktı.

"Bay Smith. Siz olduğunuzu farketmedim. Tekrar hoşgeldiniz. Bugün size nasıl yardımcı olabilirim? Umarım son alışverişinizde bir sorun olduğu için burda değilsinizdir?" dedi adam Erwin'e bakarak.

"Takım elbisede sorun yok efendim. Aslında buraya bu beyefendiye bir takım elbise almak için geldik." Elini Levi'ın omzuna koyup onu nazikçe öne itti.

Levi bir an tökezledi çünkü o sırada tezgahların arkasındaki büyük dolaptaki düzgünce katlanmış giysilerle ve üst üste konulmuş kaliteli kumaş silindirlerine hayranlıkla bakmakla meşguldü. Dolabın temizliği ve parlaklığı ona çok yabancıydı. Böyle bir mağazaya ilk defa geliyordu.

"Elbette." Terzi gözlerini kısarak Levi'ı baştan aşağı süzdü. Gözlerindeki ışıltıya bakılırsa ona vereceği takım elbise modelini kafasında belirlemişti.

Adam bir şey almak için tezgahın arkasına geçtiğinde, Levi'ın gözleri bir talimat, bir emir bekler gibi Erwin'e kaydı. Ancak ondan aldığı tek şey bir gülümsemeydi. Gözlerini kıstı ve kollarını önünde kavuşturup terziyi beklemeye başladı. Onu ne yapması gerektiğini bile bilmediği bir yere getirip sadece gülümsemesi sinir bozucuydu.

Bir dakika sonra terzi iki farklı takım elbiseyle geldi: koyu gri ve siyah.

"İzin verirseniz..." dedi adam, Levi'ın önünde dururken, kemikli parmakları mezurayı ona doğru tutuyordu. Levi başını salladı, kollarını omuz hizasında kaldırdı ve adamın işini yapmasına izin vermek için iki yana açtı.

"Bu nasıl bir görev, Erwin? Artık bana cevap ver." dedi adam onun ölçülerini alırken.

"Diplomatik bir görev. Politikacılar ve soylularla sosyal bir toplantıya katılmamız gerekiyor. Anlayacağın gizli bir görev. Ben bir iş adamı gibi davranacağım ve sen de benim asistanım olacaksın."

1918 •Eruri•Onde histórias criam vida. Descubra agora