Londra, Haziran, 1908
Levi sessizce arabada oturuyordu. Arabaya ilk binişi değildi ama bu tanıdık olmayan sarsılmalar midesininin kasılmasına sebep oluyordu. Gerçi Erwin Smith'le arabada tek başına ve silahsız olması da bu mide kasılmalarının sebebi olabilirdi.
Erwin direksiyonun başındaydı. Yol boyunca Levi'ı gizlice süzmüştü. Bakıldığını hisseden Levi da onu süzmüş ama hiçbir bakışını yakalayamamıştı. Şimdi Levi artık bu kaçamak bakışlardan yorulmuş, onun aksine gözlerini Erwin'e sabitlemiş onu izlemeye başlamıştı. Bir eli direksiyonun üst kısmını tutup direksiyonu çeviriyordu. Yola odaklanmış görünüyordu. Dikkatle taradığına emin olduğu saçlarından bir tutam sağ kaşının üstüne düşmüştü. Gözleri Erwin'in gözleriyle buluştuğunda yutkundu. Birkaç saniyelik bakışmadan gözünü kaçıran Erwin olmuştu.
"Yaraların nasıl?" diye sordu tekrardan yola odaklanmaya çalışırken.
Levi, kaburgalarındaki keskin acıyı hatırlayınca yüzünü buruşturdu.
"Şimdi daha iyi..."
Erwin tekrardan gözünü yoldan ayırdı ve belki de ellinci defa Levi'ın morluklarla dolu yüzünü inceledi. Gözleri bir an için dudaklarına kaydı, ince dudağındaki yarasında biriken taze kanı farketti. Kaşlarını çatıp arabayı yavaşlattı ve cebinde mendilini aradı. Mendili bulunca dudaklarındaki yaranın kanını silmek için arabayı durdurup Levi'a uzandı. Levi dudağına değen kumaşın dokunuşuyla irkildi.
"Oi- ne yapıyorsun?"
"Şey, al, yaran hala kanıyor." Erwin bir an ne yaptığını farketmesiyle gözlerini ondan kaçırıp Levi'ın mendili almasını bekledi, sonra tekrardan arabayı çalıştırdı.
Levi önce tereddütle Erwin'in ona uzattığı mendili aldı, sonra sessizce dudağına bastırdı. Pencereden dışarı baktı, düşünceli bir şekilde, onları takip eden arabaların içlerinde arkadaşlarını bulmaya çalışıyordu. Erwin'in bilgi vermesi karşılığında onlara zarar vermeyeceğine dair verdiği sözü tutmasını ummaktan başka çaresi yoktu.
"İyiler." diye temin etti Erwin, sanki aklını okuyabiliyormuş gibi. "Artık ordunun bir parçası olacaksan, bize güvenmeye başlamalısın."
Sırıtan Levi, "Madem hepimiz birbirimize bu kadar güveniyoruz, şimdi bu kelepçeleri çıkararak başlayalım mı?" dedi. Bağlı kollarını ona doğru kaldırdı ama Erwin'in gözleri yola sabitlenmişti, dudaklarının kenarındaki sırıtış belli oluyordu.
"Üzgünüm ama ben araba sürüyorum. Ellerim direksiyondayken senin kaçma riskini göze alamam."
Levi gözlerini devirerek teslim olurcasına kollarını tekrardan kendine çekti.
"Bildiğim her şeyi sana zaten anlattım." dedi "Müşterilerimin hepsinin isimleri sende var. Devil's Acre'ye geri dönersem, ölmüş olurum. Şimdi kaçarsam gidecek yerim mi var sanıyorsun?"
"Hâlâ bana kimin tedarikçi olduğunu söylemedin."
"Sana söyledim, yüzünü hiç görmedim, adını da bilmiyordum." diye kendinden emin bir şekilde yalan söyledi."Tek bildiğim onun hükümetten olduğu."
Erwin'in bakışları yol ve Levi arasında gidip geldi. Levi'ın neden yalan söylediğini anlamaya çalışıyordu. Neyle tehdit edilmişti? Isabel ve Furlanla mı? Yoksa bambaşka bir şeyle mi?
Aralarındaki sessizlik uzarken "Bunun için başın belaya gireyecek mi?" dedi Levi birden.
"Benim mi?" Erwin'in gür kaşları ona şaşkınlıkla çatıldı. "Neden başım belaya girsin ki?"
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
