24

64 8 15
                                        

Fransa, Temmuz 1918

Levi gelincikler yaz esintisiyle hafifçe sallanırken bu günlerin iyi günleri getireceğini umut ediyordu. Elindeki tüfeği ile boş arazide tek başına yürüyordu. Ekibini kaybetmiş, yiyeceği kalmamış ve sadece bir günlük suyu vardı.

Uzaktaki tepenin doruğuna bakarken bitkin olmasına karşın oraya çıkması gerektiğine karar vermişti. Zirveye ulaştıkçs siperlerden gelmekte olan kan ve is kokusu azalıyordu. Yağan yağmur çevresindeki dumanı adeta yıkıyordu ve Levi tepenin ardındaki ordu kamyonlarını, onu İngiltere'ye götürecek olan feribotun etrafında uçuşan martıları görebiliyordu.

Eve döneceğim.

Bu düşünce içinde bir şeyleri harekete geçiriyordu. Tepeden aşağı adeta koşarken çevresindeki insanların yüzleri netleşiyordu. Askerler rıhtımda toplanıyorlardı. Bir grup insanın arasında birinin ona el salladığını fark etti. Gruba yaklaştıkça el sallayan kişinin Pixis olduğunu gördü. Yanında Mike ve Nanaba vardı. Onların yanındaysa Hange, Riko, İsabel ve Furlan.

"Furlan?"

Furlan burada ne arıyor? Burada nasıl durabiliyor?

Bir şeylerin ters gittiği hissi Levi'ın durdurdu. Furlan burda olamazdı. Geriye doğru bir adım attı. Ayağı nerden geldiğini bilmediği çamur havuzuna saplandı, dengesini kaybedip dizlerini ve yüzünü çamura buladı. Çevresindeki her şey kararıyordu. Gözlerini çamurdan dolayı açamıyordu ama yağmur sesleri kulağını doldurdu. Yağmur yağdıkça çamura daha da sağlandığını hissetti. Uzaklardan adını çağıran sesi duyarken çamur havuzu artık bir çukura dönüşmüştü.

"Erwin..."

Gözleri sanki hiç çamura bulamamış gibi bir anda görüşü açılırken çukurun başında dikilen ve ona boş gözlerle bakan Erwin'e odaklandı. Yüzü ve gözleri de sesi gibi boş ve ürkütücüydü. Ayakları çukurun tam kenarındayken Levi'a sesleniyordu. "Gel Levi."

Levi hareket etmeye çalışıyordu ancak bacakları tepki vermedi. Onu olduğu yere sabitleyen şey artık çamur değildi. Başka bir şey, ağır bir şey. Eğilip onu yere sabitleyen ağırlığı aramaya başladı. Eli bir şeye değdiğinde onu ittirmeye ve kaldırmaya çalıştı. Yukarı çekişinde eline gelen kol parçası ile onu tutan şeyin ne olduğunu fark etti.

Bir ceset yığını.

Mike. Nanaba. Moblit, Hange.

Hepsinin uzuvları onun üstünde birbirine dolanmış, donuk gözleri doğruca ona bakıyordu. Levi'ın omurgasından aşağı soğuk terler aktı.

"Levi."

Erwin'in duygulardan arınmış ürkütücü sesi onu tekrar çağırdı, artık daha uzaktaydı. Bedenler onun sesiyle biraz daha ağırlaşırken Levi artık nefes alamıyordu.

"Gelemem Erwin." Cesetleri kendinden uzaklaştırmaya çalışırken sesi çatallanmıştı. "Hala yapmam gereken şeyler var."

"Benimle gel Levi. Sana ihtiyacım var."

Ses duyuluyor ama Erwin'in dudakları oynamıyordu. Levi bu Erwin'in gibi görünen, konuşan ve hareket eden bu adamın Erwin olmadığını anladı. Sanki adam onun düşüncelerini okuyabiliyormuş gibi onun görüş alanından kaybolmaya başladı.

"Erwin, bekle! Nereye gidiyorsun?" 

Levi hareket etmeye çalışıyor ancak daha fazla ceset üst üste yığılıyor, birer birer çukurdan aşağı yuvarlanıyor, üstüne düşüyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 01 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

1918 •Eruri•Where stories live. Discover now