İlkbahar, 1916, Tarafsız Bölge
Levi'ın eski malikanenin içinde tek duyabildiği şey kendi nefesinin sesiydi. Ayakları ahşap zemin üzerinde yavaşça kaydı, süngüsü gölgelerde kalan bir düşmanı işaret ediyordu. Dizleri düşük, gözleri kısılmış, kulakları keskinleşmişti yine de yıldızsız bir gecenin karanlığında algılayabildiği tek hareket kendisinin ve adamlarınınkiydi.
"Düz durun." diye fısıldadı ve üç adam kapının yanında durmak için geri çekildiler. Levi'ın onlara katılmadan önce kısaca kolunu sallamasını izlediler; şimdi kapalı olan giriş kapısının arkasında bir gaz bombasının belli belirsiz tıslama sesi duyuldu.
Kapıyı tekrar açmadan önce birkaç dakika beklediler, bu sefer maskeleri takılıydı. O binada Almanlar varsa da artık yoklardı.
"Pencereler." Levi'ın sesi maskesinin ardında boğuktu ama başını sallaması Oruo'nun ne yapılması gerektiğini anlaması için yeterliydi. Tozlu yere taze bir esinti girdi ve rüzgarla birlikte son gaz izleri de gitti.
"Eld, Gunther." onlara dönmeden. İkisi de ne demek istediğini anlayarak katları kontrole başladılar. Ev boştu.
Gunther maskesini çıkararak "Bu Earl'ün evi olmalı." dedi. Diğerleri de onun gibi maskelerini çıkardılar.
"Şehir bombalandığında kaçmış olmalılar," diyerek ona katıldı Eld. Yemek masasının üzerinde duran yiyecek ve içeceklerin çoğu çürümüştü kalanı da fareler tarafından yeniyordu.
"Lanet olsun iğrenç!" Levi maskesini geri takarak odadan çıktı. "Kurtulun çürümüş şeylerden. İlk nöbeti ben tutarım."
Levi siperlerde kesinlikle daha kötüsünü görmüştü ancak iki gün boyunca yemek yemeden yürüdükten ve saklandıktan sonra bir şeyler yemek için iştahının olmasını isterdi. Hiç şüphe yok ki ev işe yaramazdı ama Almanların yerini tespit edene kadar üs olarak bu eski evle yetinmek zorunda kalacaklardı. Levi, zenginlerin bir yerlerde erzaklarını saklayacakları muhafaza edecekleri bir depoları olacağını ummuştu. Sonuçta her zaman ihtiyaç duyduklarından daha fazlasına sahip olduklarından bahsedip övünürlerdi.
Ayaklarının altında ayak sesleri duyduğunda bunu düşünüyordu.
Silahını tutuşu daha da sıkılaştı ve hızlı bir ıslık sesiyle Oruo, Gunther ve Eld çoktan onun yanında duruyorlardı. Saldırıya hazır olmaları için Levi'ın elinin bir hareketi yeterliydi.
Kapı Levi'ın çizmesinin altında açıldı, dört adam aynı anda ateş etti. Bir patlama, bir çığlık, cam kırılma sesi ve sıvı damlama sesi ve onlara karşılık gelen mermiler. Dördü de silahlarını doldurmak için eğildiler.
Ancak o zaman Levi üzerlerindeki İngiliz üniformasını farketti. Bir gaz maskesi yüzlerini kapatsa bile, bu tuhaf gözlükleri nerede görse tanırdı.
Levi dizlerinin üzerinde doğrularak silahını indirdi. "Hange?"
"Levi?" Askerin gözleri gözlüğünün arkasında kısıldı. "Levi!" Hange'nin sesi, maskesini çıkarıp Levi'ın kollarına atlarken artık netti.
"Oi-" diye alay etti, ancak kolları yumuşak bir şekilde kadının beline bastırdı ve diğer askerlerin maskelerini çıkarmasını izledi. "Lanet olası dört göz, gaz seni öldürebilirdi."
"Biliyorum aptal!" Bir çığlık attı, omuzlarını hem sevinç hem de korkuyla sıktı. "Ayak seslerini duyar duymaz kilere koştuk!"
Hange'nin yanında duran Gelgar, "Gelenin sen olacağını hiç düşünmemiştik." dedi. Henning ve Lynne onlara katıldı.
BINABASA MO ANG
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
