Ama çocuk cevap bile veremeden, bir grup asker evin önüne fırlamıştı. Hiç düşünmeden ateş açtılar. Rastgele, kör kurşunlar gibi. Çocuk Levi'ın silahına uzandı.
Şimdi Levi'ın üstündeydi; elleri hâlâ zayıf, ama niyeti belliydi — boynuna yönelmişti. Levi için onu üzerinden atmak çocuk oyuncağıydı. Esas mesele diğer adamlardı. Ne yapılması gerektiğini biliyordu.Askerler ateş açtı. Levi çocuğu önüne aldı, bir insan kalkanı. Alman üniforması kanla kaplandı. Ayağa kalktı. Gözünü kırpmadan, karşısındaki iki çocuğun gözlerinin içine bakarak tetiğe bastı.
Tam silahını bırakmaya yeltenirken, üçüncüsünün geldiğini duydu.
“Bekle!”
Askerin elleri boştu. Yavaşça, başının üzerine kaldırdı.
Levi, adamın çamur ve kana bulanmış halinin arasından İngiliz olduğunu fark edince, silahını indirdi.
Levi, İngilizlerin çamur ve kan lekelerinin altından haber verdiğini görünce silahını indirir.
"Jean?"
"Kaptan! Kaptan, şükürler olsun!" Sesi titriyordu cümleleri anlamsız sızlanmalara dönmüştü. "Marco... o... aman tanrım, Marco-"
"Ne Jean ona ne oldu?" diye bağırdı Levi çocuğu sabırsızca sarsarak. Ne ara çocuğun omuzlarını kavradığını bile bilmiyordu. İleri geri sallanırken Jean ellerinin altında titriyordu.
"Ben... bilmiyorum efendim! Onu bulamıyorum!" diye patladı gözlerinde yaşlarla Jean. "Birlikteydik beraber yürüyorduk..." Gözyaşları artarken eliyle yüzünü sıvazladı, daha çok yoluyor gibiydi. "Tam yanımdaydı sonra bi anda..." Hıçkırdı. "Yoktu."
O anda havayı delen sert bir tokat sesi yankılandı. Jean şişmiş yanağına elini götürdü, yaşarmış gözleri kocaman açılmış halde kaptanına bakıyordu.
"Dinle." Levi dişlerini sıkarak homurdandı, Jean’ı üniformasından tutup ayağa kaldırdı. "Yas tutacak vaktimiz yok. Hayattasın, kendini düşün. Duydun mu? Şimdi, geri kalanlar nerede?"
Jean burnunu çekerken deli gibi başını salladı. Gözleri hala yaşlarla doluydu, bu da Levi'ın göğsündeki sancıyı büyüttü. Jean'ı daha önce karşısında böylesine zayıf görmemişti.
"Onlar... nehrin öbür yakasında bekliyorlar," dedi burnunu çekerek, gözyaşlarını silip toparlanmaya çalışıyordu. "Efendim."
"İyi. Hadi gidelim."
Levi onu dışarı doğru sürükledi, başlarını eğerek ilerlediler. Ancak herkesin beklediği siperlere vardıklarında durdular.
"Kaptan!" Onu görür görmez hepsi bir ağızdan bağırdı. Hange hariç—elinde bandajlarla duruyor, ona dik dik bakıyordu.
"Yaralısın," dedi Hange, gözlem yaparcasına. Ama Levi umursuyor gibi görünmüyordu. Ona bile bakmadı. Bunun yerine kanlı kıyafetlerini çıkardı, yeni bir silah bulmak için etrafa göz gezdirdi.
"Çavuş Arlert." Cephanelikten bir silah seçerken seslendi. "Rapor ver. Kayıplar neler?"
Armin’in yutkunma sesini duyabiliyordu, parmaklarının kağıda sıkıca tutunduğunu hisseder gibiydi. Zavallı çocuk. Ona acıyordu. Keşke ona nasıl liderlik edileceğini gösterecek daha yetenekli biri olsaydı. Daha karizmatik, daha akıllı, daha...
"Kes artık!" dedi Levi, Armin’e değil, kendine. Düşünceleri onu yutmadan önce konuyu kapattı, Armin’i eliyle savuşturdu.
"Görünüşe göre Almanlar gerçekten geri çekiliyor," dedi Hange. "Belki de bu sefer gerçekten eve dönüyoruz."
ESTÁS LEYENDO
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
