"Levi..."
Ancak Levi çoktan ayağa kalkmış, üstlerindeki bölmede bulunan çantasına uzanıyordu. Ancak birkaç başarısız uzanma girişiminden sonra, sinirli bir homurtu çıkardı ve kenara çekildi.
"Bırak..." diye fısıldadı Erwin kulağına. Sesi sıcak ve nazikti, neredeyse özür diler gibiydi; Levi çantaya uzanırken göğsünü nazikçe Levi'ın sırtına bastırdı.
Levi gözlerini kapatarak ona doğru eğildi ve kısa bir anlığına kendine o sıcaklığın tadını çıkarmaa izni verdi. Ancak yakınlık ne kadar rahatlatıcı olursa olsun, Erwin'in yokluğunun bıraktığı soğukluk Levi'ın unutamayacağı kadar mevcuttu. Rahatlatıcı sıcaklık aniden hararetli bir öfkeye dönüştü.
"Al bakalım." dedi Erwin ona çantayı uzatırken çenesini hafifçe Levi'ın omzuna yasladı.
Levi tek bir hareketle Erwin'in elinden çantayı kaptı ve ona teşekkür etmeden tren kompartımanından çıktı.
-
"Bekle!" Diye seslendi Erwin yorgun bir sesle. Boş sokaklarda yarım saatten fazla süredir dolaşıyorlardı.
Levi'ın durmaya hiç niyeti yoktu ama Erwin'in bileğindeki eli onu durdurmaya yetmişti. "Levi nereye gidiyorsun?"
"Bir vasıta arıyorum?" dedi sanki gayet açıkmış da Erwin anlamadığı için aptalmış gibi bir sesle. Sesinde taşıdığı özgüvene rağmen Erwin'in yüzüne bakmıyordu gözlerini Erwin'in eline sabitlemişti. "At sırtında kat etmemiz gereken daha çok yol var."
"Hava karardı." diye belirtti Erwin, ıssız sokakları işaret ederek, etrafta dolaşan tek bir canlı yoktu. Ama Levi ona dikkat etmiyor gibi görünüyordu. Erwin'in parmakları arasında tuttuğu kendi eline bakmakla çok meşguldü.
"Öyle. Sanırım şu anda hiçbir yere gidemeyiz. Bu boktan şehirde bir yerlerde bir han olmalı." Levi tekrar duraladı gözleri Erwin'in elinden yüzüne bir yol çizdi. Boğazını temizleyerek "Boş bir han bulmak için bakınmalıyız." dedi.
"Doğru." Erwin Levi'ın elini sanki yanmakta olan bir eşyayı bırakıyormuş gibi bıraktı. Sokaklar sessizliğin ağırlığıyla çınlarken ikisi birlikte varlığından bile emin olmadıkları hanı aramaya başladılar.
Bölgenin tek hanı olarak çalışan eski binaya rastlamaları uzun sürmedi. Londra'daki iyi bakımlı Viktorya dönemi evlerinin aksine bu binaların duvarları tuğla ve betondan örülmüştü. Onu çamurlu yoldan ayıran bir kaldırımı dahi yoktu.
Hanın eskimiş ahşap kapısını açtıklarında üstünde rengi atmış bir gecelik ve omuzlarına attığı şalla yaşlı hancı kadın onları karşıladı. Erwin odalarını ayarlarken Levi eşyaları taşıma görevini üstlendi.
Levi son bavulları yatakların üstüne koyduktan sonra bu aralar onun için önemli olan tek şeyi sormak için hancı kadına döndü. "Bar nerede?"
"Üzgünüm beyler, müsait olan tek oda burası." dedi kadın. Levi kadının onu duyamayadığını varsaydı bu yüzden tekrardan sormasının bir anlamı yoktu. Muhtemelen binanın kendisi kadar yaşlıydı.
"Bilirsiniz..." diye devam etti yaşlı kadın onların onu dinleyip dinlemediğini açıkça umursamıyordu. "Bir hayli ziyaretçimiz var. Savaş bittiğindrn beri insanlar daha çok etrafta. Biraz daha erken gelseydiniz akşam yemeğine yetişirdiniz. Ayrıca ayrı bir oda bile ayarlayabilirdim.
"Bu... yeterli." Tabii ki Levi tercih etme şansı olsaydı ayrı odaları tercih ederdi. Ancak zaten her iki durumda da uyumayacaktı. Alkol alması gerekiyordu.
Erwin ödemeyi hallederken Levi bir hışımla odadan çıktı. Yaşlı kadın Levi'ın arkasından gidip ona seslendi. “Genç adam, gecenin bu vaktinde nereye gidiyorsun? Mutfak çoktan kapandı."
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
