"Levi."
"Defol git!"
Bu kez ses beynine işledi, beynini acıttı, kaslarını zorladı, ciğerleri ezilecek gibi oldu.
"Levi!"
Levi gözlerini açtığında ilk gördüğü şey okyanustu. Boğuluyordu. Havanın ciğerlerinden çıktığını ve göğsünün yandığını hissedebiliyordu.
"Levi uyan."
Artık her şeyi net bir şekilde görebiliyordu. Onu yutan bir okyanus değildi, ona endişeyle bakan bir çift mavi gözdü. Tekrar nasıl nefes alacağını hatırlarken nefesini düzene sokmaya çalıştı. Kendini toparlamıştı, alnından aşağı akmakta olan teri hissediyordu.
"Erwin? "
Mavi gözler isme karşılık olarak şu an adını koyamadığı bir duyguyla titredi. Erwin'in endişeli yüzündeki hafif gülümseme ona nerede olduğunu hatırlattı: Erwin ile Birmingham'a giden bir trende koltuğundaydı. Gerçek Erwinleydi, rüyalarını rahatsız eden o adamın gölgesiyle değil.
"Kahretsin..." Levi homurdandı, derin nefesler alıp koltuğuna daha da yerleşti. Alnından akan teri silmek için eliyle yüzünü sıvazladı. Erwin ile göz teması kurmadan bakışlarını pencereden görülen dışarının zifiri karanlık manzarasına çevirdi. "Beni neden uyandırdın?"
Camdan Erwin'in yüzündeki gülümsemenin asık bir ifadeye evrilişini izledi. "Sen..." Yüzündeki ifade astlarına kötü bir haber verdiği zamanki ifadeydi. Levi'a karşı hiçbir zaman kullanmadığı o ifade. "Bağırıyordun."
Levi, Erwin'in elinin dizindeki ağırlığını hissetti. Dokunuş çok sıcaktı, ona rahatlık veremeyecek kadar tanıdıktı. "Yüksek sesle sayıklıyordun. Ve titriyordun. Çok fazla hemde. Bir kriz geçirdiğini sandım."
"Ah..." Çenesi kasıldı, boğazı daraldığı için başka bir kelime söyleyemedi.
Birisinin onu böyle bir şey yaşarken gördüğü ilk sefer değildi ama buna tanık olanın Erwin olması bir şeyleri kötüleştiriyordu. Yıllardır onu görmemişti ve ilk kez gördüğünde böyle bir olaya şahit oluyordu.
Acınasıyım.
"İyi misin, Levi?" Erwin, dizleri birbirine değene kadar yaklaşırken kaşlarını çattı.
"İyiyim." Boğazındaki yumruyu yuttu, her nefesinde Erwin'in kokusu ciğerlerine doldu, yüzleri arasında sadece birkaç santim vardı. Parfümünün notalarını açıklayabilirdi, eski parfümü olmamasına karşın. Erwin parfümünü değiştirmişti. Artık Levi'ın her yıl ona doğum gününde aldığı parfümü sıkmıyordu.
"Yine terliyorsun." Erwin'in eli bir anlığına beceriksizce Levi'ın yüzünde dolandı. Sanki ona dokunmaktan korkuyormuş gibiydi. Levi, Erwin'in eli sonunda yumuşakça yanağına indiğinde bakışlarını kaçırmaya cesaret edemedi. Erwin'in uzun parmakları tenine hafifçe dokundu, nefesi temasla hızlandı.
"Çok sıcaksın, ateşin çıkmış. Bir doktora görünmelisin."
Levi'ın da nefesi hızlanmıştı artık, başı dönüyordu.
Erwin bunu fark etmiş gibi görünüyordu. Eli Levi'ın boynunun arkasına gitti ve onu sıkıca kavradı, çökmesini engellemek ister gibi. Levi'ın dudaklarının Erwin'in avucuna değmesi için başının en ufak bir hareketi yeterli olurdu.
"Kulübeye gitmeden önce bir hastaneye uğrayabilirim. Grip olabilir-"
"İyiyim dedim." dedi sonunda kelimelerini toparlamış Levi kuru bir sesle. Erwin'in elini ittirdi.
YOU ARE READING
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
