Petra, Oruo. Eld ve Gunther.
Hepsi cansız yatıyor, diğer cesetlerin arasında kan içinde. Çıkması gerekiyordu . Hem de hemen.
"Erwin, gidemezsin." Ona doğru uzanmak için kolunu uzattı. "Sana ihtiyacım var."
Ama ses çoktan gitti. Gün geceye, aysız bir geceye dönüştü.
Çabalarının hepsi boşunaydı. Ceset dağı hareket ettirilemeyecek kadar büyük ve ağırdı. Artık uzuvlarını hissetmiyordu. Donuyordu karanlıkta yalnız, yorgun ve vazgeçmiş bir şekilde.
Gözlerini son kez açtı. Çukurun dibinden, üstlerinde süzülerek avını aramakta olan bir kartal gördü. Ne kadar da ironik. Almanların ulusal hayvanının bir kartal olduğunu duymuştu ve bunun iyi bir nedeni vardı.
Gülmeye başladı.
Sonunun böyle olması çok komikti. Bok ve çamurun içinde, aynı gecekondu mahallesinin kanalizasyonunda ölmekte olan bir fare gibi. Dünyaya geldiği gibi gidecekti. Bütün yaşadıkları bir fark yaratmamıştı. Sonunda hiçbir şeyi değiştirecek güce sahip olamadı. Güven ve umut yeterli değildi.
Kartalın çığlıklarını duyuyor, avının üzerine atılmasını bekliyor, kendi avcılarının gelip onu almasını acısına bir kez ve sonsuza dek son vermesini bekliyordu.
Hazırdı, pes etmişti. Ama Erwin'in sesi tekrar duyuldu. Gözlerini tekrardan açtı. Cesetleri üzerinden itmek yerine aralarından kayarak çukurdan çıktı. Artık sesini duyamadığı Erwin'e ulaşmak için ceset dağına tırmanmaya başladı. Dağa çıktıkça dağ yok olup bir tarlaya dönüşüyordu.
"Erwin!" Boş tarlada deli gibi koşarken güneş tekrardan doğmuştu. Erwin tekrardan görüş alanına girmişti. Tarlanın sonunda sırtı ona dönük bir şekilde uzaklara bakıyordu.
Levi ne yapması gerektiğini biliyordu.
Onun peşinden gitmeliydi. Onu tutmalı ve asla bırakmamalıydı. Bu silüetin ondan geriye kalan tek şey olması önemli değildi. Erwin'den bir parçaydı.
Koş.
Hareket etmek istiyordu ama ayakları tekrardan yere saplanmış durumdaydı. Bu sefer onu tutan şey cesetler değildi. Başka bir şeydi. Kolunun tutulduğunu fark edip onu tutmakta olan küçük ele bakıyor. El sıkıca bileğini sarmasa bile bileğini tuttuğu yer ağır hissettiriyordu.
"Beni neden kurtarmadın?"
Bir çocuğun sesiydi ama uyuşuk, cansızdı.
Levi yüzündeki saf dehşete sesin sahibine döndü.
"Sen…"
Çocuğun cam gibi gözleri ona doğru titriyor, yeşil parıltısı kanlı yüzünden belli oluyordu.
"Bizi neden kurtarmadın?" Çocuk tekrarlıyordu ama Levi cevap veremiyordu. Şokta, suçluluk duygusuyla felç olmuş, korkuyla ele geçirilmişti. Sadece orada durup çocuğun kafatasındaki deliğe bakıyordu.
"Kaptan?"
"Özür dilerim." Levi'ın sesi titredi, elleriyle utanç ve üzüntüden kızarmış yüzünü kapatmaya çalıştığı anda dizlerinin bağı çözüldü.
Uzaktan Erwin'in sesine benzeyen ses onu tekrardan çağırıyordu.
"Levi."
"Lütfen!" diye bağırdı Levi, "Yapamam! Bana burada ihtiyaçları var. Armin, Mikasa, Jean... Bana ihtiyaçları var... Yapamam olmaz!"
"Levi…"
Ses ürkütücü bir yankıda kaldı sonra tekrar netleşene kadar ona yaklaştı. O kadar netti ki Levi neredeyse kemiklerinde hissedebiliyordu.
ESTÁS LEYENDO
1918 •Eruri•
Fanfictionİngiltere'de yıl 1918 ve savaş yeni bitmişti. Erwin bu savaşta bir kolunu kaybetmişti; Levi ise bundan biraz daha fazlasını kaybetmişti. Birbirlerini son görmelerinin üzerinden iki yıl geçmişti ancak Hange'nin onları tekrar bir araya getirmek için b...
