ELLİNCİ BÖLÜM -FİNAL-

En başından başla
                                    

Derin bir nefes alıp yavaşça bıraktım. Benim içinde ondan ayrılmak zordu. "Belki de sende bir yuva kurmalısın," dedim aklımda balodaki Victoria geldi. Düğünden sonra Edward'ı bir şekilde onunla tanıştırmalıyım. Belki aralarında benim bile tahmin etmediğim bir şeyler gerçekleşirdi.

"Yuva kurmak için fazla gencim," dedi huysuz bir sesle. Ama kaçırdığı gözlerinde özlemi görebiliyordum. Helena ile bir aile olamamıştı. Emindim ki babamızdan da bir sevgi görmemişti. Sanırım Victoria'nın çok beklemesine gerek kalmayacaktı. Edward'a doğru bir şekilde yaklaştığında sonunda yüzünün güleceğine emindim. Onu ailesiyle şimdiden hayal edebiliyordum.

Edward bir süre Charles'la uğraşmıştı. O istediği için Dük Winchester benimle birkaç defa flört etmek zorunda kalmıştı. Ona kalsa benimle hızlıca bir düğün yapar ve hemen kır evine kaçırırdı ama herkes için güzel bir süreç olmasını istiyordu.

Bir kere parkta at arabasıyla gezinti bile yapmıştık. İnsanların nasıl baktığını görünce gerilmeden edememiştim. İnsanların bakışları oldukça yargılayıcıydı. Bu zamanda fazla dikkat dağıtan etken olmadığından insanların bu denli dedikoduya düşkün olmaları normaldi. Oysa Charles hemen benimle konuşmuştu.

"Onları umursama sevgilim," diyerek gülümsemişti Charles bana. Onun mavi gözlerine bakmak bile beni rahatlatmıştı. Ne zaman uyum sağlamaktan korksam sanki bunu hissetmiş gibi içimi rahatlatmasını biliyordu. Onun yanında bir şey konusunda endişelenmeme gerek kalmıyordu.

Hatta bir keresinde operaya gittiğimizde daha önce metresi olan kadın karşımıza çıkmıştı. Onun güzelliğini ve asaletini gördüğümde kadına hayran kalmıştım. Ne kadar istesem bile onun gibi görünemezdim ama kadının güzelliğine rağmen Dük sanki sadece beni görebiliyormuş gibi davranıp ardından kadının yanından ayrılmamı sağlamıştı.

Kadını kıskanmama neden olabilecek bir şey yoktu. Çünkü sevdiğim adamın kalbi tamamen bana aitti. Bunca olaydan sonra ona güvenmezsem yaptığım seçimin bir anlamı da yoktu.

Ona kendimden daha çok güveniyordum.

Daha ne olduğunu anlamadan düğün günü gelip çatmıştı.

Her zamanki gibi olan gökyüzü o sabah bana farklı görünüyordu. Yataktan kalkmamla hizmetçilerin etrafımı sarması bir olmuştu. Giymem için harika bir gelinlik şehrin en iyi terzisinden çıkmıştı. Boğazıma kadar kapılı, inci düğmeli ve bol eteği ile harika bir zarifliği olan gelinlikti. Saçlarım özenle topuz halinde ensemde toplanmıştı. Duvağım yüzüme gelecek şekilde örtülmüş, elimde ise gelin çiçeği dedikleri beyaz bir çiçek ve zambakla yapılmış bir demet vardı.

Törenin olacağı alana giderken beni Charles'a Edward teslim edecekti. Heyecanlı ama aynı zamanda huzur doluydum. Sevdiğim adamla evlenmenin verdiği bir tatmin hissi vardı.

Charles o zamana kadar gördüğüm herkesten daha güzeldi. Sanki parlıyor gibiydi. Üniforma giymişti. Üniforması gözlerini ortaya çıkaran lacivert rengindeydi. Ona hayranlıkla bakmaktan kendimi alamıyordum. Sonunda Edward elimi onun eline bıraktığında kardeşim hiç olmadığı kadar ciddi bir şekilde evleneceğim adama baktı.

"Onu sana emanet etmiyorum Dük Wincherster," dedi sert bir sesle. "Biliyorum ki kendi başının çaresine bakabilir ama onu üzersen sana yemin ederim ki kendini bir düelloda bulursun."

Gülümseyerek ortamı yumuşatmayı düşündüm ama Charles'ta ona en az kardeşim kadar ciddi bakıyordu. "Söz konusu o olduğunda onu üzmektense kendi kalbimi sökmeyi tercih ederim."

Edward verdiği cevaptan memnun olmuş olsa gerek elimi Charles'ın büyük avcuna bıraktı. Charles'ın parmakları hemen elimin etrafına kapandı. Biliyordum ki ölüm birimizden birini almaya gelene kadar birbirimizin elini bırakmayacaktık.

Sonunda tören bittiğinde Edward'ın evde bizim için düzenlediği yemek davetine katıldık. İnsanlar yemeklerini yiyor, masanın etrafında neşeli sohbetler dönüyordu. Elimde içtiğim limonata bardağı üzerinden misafirleri izliyordum. Sanki ev neşeyle dolup taşıyordu. Hayatım boyunca bu kadar güzel bir davet görmemiştim. Gelişen zamanın insanlığa çok şey kattığı söyleniyordu ama bence bazı değerlerinde yok olmasına neden oluyordu.

"İyi misin karıcığım?"

Elimdeki bardağı indirip bana dikkatle bakan eşime döndüm. Yüzümde hemen büyük bir gülümseme belirdi. "İyiyim sevgili kocam," derken kıkırdamaktan kendimi alamadım. "Sadece ne kadar neşeli bir ortam olduğunu düşünüyordum." Ve ne kadar şanslı

Güldü. "Neşeli bir ortam ama bence evimize gitme vakti gelmedi mi?" diye sızlandı. Evimiz demesi gözlerimin parlamasına neden oldu. Onun beklenti dolu ifadesine bakarken bende eve gitmek için sabırsızlanıyordum. Beraber yaşayacağımız eve gitmek ve onun karısı olarak anılacak olmam mutlulukla dolmama neden oluyordu. Başımı sallayarak cevap verdim. Zira kelimeler çılgınlar gibi dans ederek benden uzaklaşıyordu.

Onunla olacak geleceğimizi düşünmek heyecandan titrememe neden oluyordu.

Sonunda tebrik sesleri ve gülüşmeler eşliğinde evden ayrılarak Charles'ın düğün için hazırlattığı araca bindik araba eden ayrılmadan önce kollarını göğsünde kavuşturmuş duran Edward'a baktım. Bana gülümsüyordu.

Ona el sallarken gözlerimin dolmasına engel olamadım.

Charles elimi tuttu, parmak boğumlarımı öperken gözleri benim üzerimdeydi. "Seni her zaman mutlu edeceğim Eda."

Gülümsedim. "Biliyorum," dedim. Bundan hiç şüphem yoktu.

Charles dudaklarıma yumuşak bir öpücük kondurdu. "Seni karım olarak kollarımda tuttuğuma inanamıyorum."

Buna bende inanamıyorum. Charles beni kollarının arasına alırken pencerenin dışında görüntüler kayıp gidiyordu.

Bu zamana kalbim kırık olarak gelmiştim. Ne yapacağımı bilmeden karanlık bir yolda önümü görmeye çalışıyordum. Hayatımın akışını düzeltmek için hatamı ortadan kaldırmalıydım

Ama sadece bunu yapmakla kalmamış, gerçek aşkımı da bulmuştum.

Hangi zamanda olursak, er ya da geç birbirimizi bulacağımızı biliyordum.

Charles'ın dudakları dudaklarımdan ayrıldı. Gözleri tutkuyla daha da koyu bir hal almıştı. "Tanrım seni çok seviyorum," dedi iç çeker gibi bir sesle. Alnını alnıma dayadığında gülümsedim. "Kalbim ve ruhum her zaman senindi ve her zaman senin kalacak sevgili karıcığım."

Bir elimi yanağına koydum. "Seni her zaman seveceğim Charles. Kalbim ve ruhum ne kadar zaman geçerse geçsin hep senin olacak."

Charles gözlerinin kenarları kırışacak şekilde gülümsedi. "Daima sevgilim."

Uzanıp gözlerini öptüm ve "Daima," diyerek aramızdaki sözü mühürledim.

Kaç yaşam geçerse geçsin birbirimizi bir şekilde bulacağımızı biliyordum.

Bu kaderdi.











Dük ile Beş ÇayıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin