İnsan her zaman kendi tatmak isterdi... Acının tatlı meyvesini. Başkası sana uzatınca daha ayrı oluyormuş.

Tıpkı benim yıllar önce başkasına altın tepside sunduğum sevgim gibi. Onda yaşamak istediğim ama karşılık alamadığım anılarım canımı çok yakmıyordu aksine fedakarlıklarım damarımda akan kanı pişmanlıkla kaynatıyordu.

Başımı ihtiyaçla Deniz'in omzuna yasladım. Sanki bizim için özenle çizilmiş gibiydi. Geniş omuzları, Egemen ve beni sarabilecek kadar kocaman kolları ve en önemlisi bize hissettirdiği küçük kalbi içindeki o büyük sevgisi.

Ağlamanın verdiği yorgunluk sebebiyle göz kapaklarım çökmüştü. Gözlerim kapalı olsa da bilincim hâlâ yerindeydi. İçimi ferahlatmak adına aldığım nefesi bir yandan vererek arabayı kullanan sevgilime seslendim.

"Egemen."

"Efendim güzelim."

"Beni onun yanına götür."

Ortam sessizleşirken aynadan ikisinin birbirlerine baktıklarını anladım. Deniz kafasını sakladığında Egemen onayı almış oldu. Arabanın yönü değişirken kafamı Deniz'in boynuna gömdüm. Kollarının ikiside beni sımsıkı sarmıştı.

"Hatırlıyor musun? Bana 'Neden sana sinirlenemiyorum?' demiştin." sessiz kalıp devam etmesini bekledim "Bende sana sinirlenemiyorum. Tuğkan'dan nefret ediyorsun biliyorum ama hayatında yapmış olduğu en iyi şey beni sizinle tanıştırmış olması."

Ona sarılı bedenim sayesinde kalp atışlarını hissedebiliyordum. Bunu hissedebilmek... Çok harika bir duyguydu. Sizin için atan iki tane kalp. Bunu yaşamadan kimse ölmek istemezdi.

Tam, boynu ile omzunun arasında duran dudaklarım ona ödül vermek için minik bir öpücük bıraktım ama maalesef onu öpmeyi bırakmak istemiyordum.

Ardından bir kaç santim üstünü de öptüm ve biraz daha yukarısını... Ben ilerledikçe Deniz'in nefesi dengesizleşiyordu.

Yanağına ulaştığımda burnumu sürttüm "Seni bize o adam getirmedi. Sen bize hediyesin. Soluklanacak en güzel duraksın. En mavi okyanus... En koyu arzumuzsun."

Artık tamamen bozulan nefesinin yanında kafasını eğdiğinde buluşturduğu dudaklarımız benden istediği düzeni ona vermemdi.

İlk başta sadece dudaklarını dudaklarım üzerinde hissetmek istedim. Ne kadar güzel oldukları, yumuşak veya tatlı olduklarını değilde Deniz'i istedim.

Bana sunduğu duyguları, soluduğu nefesinde dudaklarım arasındaki dudaklarında bulmam gerekiyordu.

Saniyeler sonra alt dudağı araladığım dudaklarımın arasına sanki bir yapboz gibi yerleşmişti. Ellerimi boynunun arkasına dolayarak ayırdığımız dudaklarımızı tekrar birleştirdim.

Tekrar tekrar birleşen dudaklarımız aynı zamanda bizi bir bütün yapıyordu. Tıpkı Egemen ve beni bulduğunda anlamasak bile aramızdaki boşluğu doldurduğu gibi.

Sıcak dudağı dudaklarımı çevrelemeye devam ederken iki yanıma düşen saçlarımı parmak uçlarıyla kulak arkama atarak avuç içlerini yüzüme bastırdı. Boynundaki kollarımdan birini çözerek elimi boynuna yerleştirdim.

Baş parmağım yanağını okşarken titrek nefesi ikimizin de tenini sıyırıp geçip gitti.

Kendimi geri çekerek tekrar omzundaki yerimi aldım. Kucağında küçük bir bebek gibiydim. Ben sevdiğim kadının kucağında bebek gibiydim.

İçime adını koyamadığım bir huzur parıldamıştı. Ancak arabanın durması bu huzurun üstünü az da olsa kapatmanın bir yolunu buldu.

Üstümdeki elbiseden bir an önce kurtulmak istiyordum. Deniz'in kucağından kalkarak açtığım kapıdan dışarı çıktım. Kafamı kaldırarak beyaz sokak lambalarının aydınlattığı tabelaya baktım. 'Bakımevi' yazısını görmek bu zamana kadar hiç canımı bu denli yakmamıştı.

3.15 (GxBxG)Where stories live. Discover now