34. "İmtihan"

3.9K 330 61
                                    

Derin bir karanlığın içerisindeydi genç adam. Ne bir şey görüyordu ne bir ses duyuyordu. Sadece içinden bir ses göğsünde hissettiği sıcaklığın onun hangi yönden gitmesi gerektiğini tarif ettiğini söylüyordu. Bu oldukça garip bir histi. Göğsünde bir ağırlık hissediyordu ama can yakmayan tatlı bir ağırlıktı. Sanki bir şey tam kalbinin üzerine oturmuştu.

Bir ses duydu aniden. Karanlık tünelin ucundan gelen bir ışık gibiydi bu ses. Kelimelerle tarif edilemezdi. Hem etrafta bir gürültü vardı hemde bir sessizliğin içersindeydi. Çok garipti. Sanki bu ses… bu ses… dur bir dakika…

Bu ses… Küçük bir kız çocuğuna aitti! Bir kız çocuğu ağlıyordu! Evet! Bu bir kız çocuğun ağlama sesiydi bu… Peki onun bu karanlık yerde ne işi vardı?

Ömer sanki telaşa kapılmıştı. İçinde oluşan ani his o ağlayan kız çocuğunu bulmasını gerektiğini söylüyordu. Hızla etrafına bakınmaya başladı. Boşlukta koşuyordu sanki.

“Neredesin küçük!” diye bağırdı.

Bir ses veren olmamıştı. Ama hala o ağlama sesini duyabiliyordu. Kalbinde bir sızı hissetti. O sesi duymaya devam ettikçe, o küçük kız ağlamaya devam ettikçe göğsünün içerisinde bir şeyler sıkışıyordu. Nefes alması zorlaşıyordu. Sanki biri kalbini avuçlamıştı ve o nefes almasın diye sıkıyordu. Ne kadar garip bir duyguydu. Yere çömelmişti. Nefes alamıyordu. Boşluk sanki onu ele geçiriyordu. Kalbini tutarak haykırdı genç adam. Sanki ben buradayım der gibi. Birileri sesimi duysun der gibi. Sıkıştığı bu derin karanlığın içerisinden kurtulmaya çalışıyordu. O küçük kız kimse içinden bir ses ona yardım etmesi, onun yanına gitmesi gerektiğini durmadan söylüyordu.

Onu bulmalıydı.

O ağlayan küçük kızı kesinlikle bulmalıydı.

Sonunda sert bir ışık belirmişti etrafta. Genç adam sanki bir yokluğun içerisine düşmüştü. Her yer bembeyazdı. Gözleri kamaştı. Sonra bir ıslaklık hisseder gibi oldu yanağında. Damlalar akıyordu sanki yüzüne. Sonra yanaklarında sıcak bir şey daha hissetti. Bir şey dokunuyordu sanki ona. Anlam veremediği ve biraz yapış yapış olan yumuşak bir şeyler dokunuyordu.

Bunlar… Bir el miydi?

Göz kapakları sanki zincirlenmiş gibiydi. Hareket ettirmek için neredeyse dünya kadar güç sarf etmişti. Yavaşça kirpiklerinin arasından sızan ışıklar gözlerini neredeyse yakıyordu. Sonunda üzerindeki ağırlığın nedenini anlayabilmişti. Üzerinde… Tam göğsünün üzerinde kocaman tombul bir şey oturuyordu.

Solunum cihazına bağlı olan adamın dudakları aralanmıştı. Zorlukla nefes almaya çalışarak “K-k-k.. K-alk ü-zerim-den b-bücür…” diye boğuk çıkan sesiyle konuşmuştu.

Üzerinde oturan şey bir bebekti. Büyükçe, tombul, ağır bir bebekti üstelik.

Küçük kız o küçük bedeninin ağırlığıyla nefes almasını neredeyse engellemişti. Biraz daha üzerinde oturmaya devam ederse gerçekten boğulacaktı.

Ve işte o an odayı neşe dolu bir ses sarıp sarmalamıştı. Küçük kızın elleri sevinçle havaya kalktığında ağzından çıkan tek kelime olmuştu. O dünyaya bedel olan tek kelime.

“Baba!”

Ömer etrafında olan biten uğultuyu anlayamıyordu. Az önce birisi baba diye mi bağırmıştı? Hiç anlamıyordu. Sadece sanki yıllardır uyuyormuş gibi hissediyordu. Sanki bir asırdır bu yatağa bağlıymış gibi hissediyordu… Bedenini kıpırdatamıyordu. Bütün bedeni sanki uyuşmuş, çok ağırlaşmıştı. Göz kırpmakta bile güçlük çekiyordu. Bir elini kaldırıp solunum cihazını çıkarmak istiyordu ancak değil elini kıpırdatmak şu an parmağını bile kıpırdatamıyordu.

Bir tek seni sevdimWhere stories live. Discover now