21. bölüm

8.7K 381 52
                                    

Dans pistine çıktıklarında genç kızın içinde tuhaf bir his oluşmuştu. Karşısındaki uzun boylu adama baktı. Tedirgin oldu bir anda. Hayır korkmuyordu ya da gerginde değildi. Sadece… Sadece o adamın ona böyle bakarken birazdan ona dokunması… İçinde tuhaf, hoş bir ürperti oluşturuyordu. Belkide ilk defa dans edeceği için böyle hissediyordu. Evet, kesinlikle bu yüzden olmalı.

Yavaşça küçücük elini kavalyesinin iri avucuna bıraktı. Sonra bir el yavaşça beline dolanmıştı. Titrek bir nefes verdi. Heyecanlanmaya başlamıştı. Sanki herkes onlara bakıyordu.

“Maviş, sen korkuyor musun?”

Duyduğu sesle çenesini biraz kaldırmıştı Hatice, alt dudağını ısırarak “Sana bir sır vereceğim,” dedi kısık bir sesle “Ben daha önce hiç dans etmedim…”

Ömer Ali’nin sert yüz hatları yavaşça yumuşamıştı. Gözlerine ılık bir tebessüm yayılmıştı. “Bana güven,” dedi eşinin kulağına doğru “Seni düşürmem.” Beline dahada sarılarak onun küçük gövdesini kendi iri cüssesine yaslamıştı.

Hatice’nin yanakları kızarmıştı. Bu güçlü iri bedenin sıcaklığını şu anda daha iyi hissediyordu.

“Ayağına basabilirim…” dedi yavaşça.

“Bas Mavişim,” dedi bu kez adam.

Genç kız tekrar çenesini kaldırdı, “Tökezleyerek düşebilirim ama!”

Ömer Ali tebessüm etti, genç kıza yaklaşarak “Ayaklarıma bas,” diye yavaşça emir verdi.

“Ne?”

“Sadece ayaklarıma bas ve yavaşça hareketlerimi takip et,” o sırada şarkı çalmaya başlamıştı “Dans hareketlerini bilmesen bile ayakların benim üzerimde oldukça rahatça dans edebilirsin. Ve ne tökezlersin ne de düşersin Maviş.”

“Ama… Senin ayakların acımayacak mı?”

Genç adam küçük bir kahkaha atmıştı, bu küçük kızın o kocaman açılmış mavi gözleriyle masumca bu soruyu sorması onu nedense güldürmüştü, “Ben yüz beş kiloyum Mavişim. O yüzden senin tüy gibi hafifliğin bana bir şey yapmaz. Hadi şimdi, dans etmeye başladılar bile.”

Hatice çekinerek de olsa dikkatlice Ömer’in siyah deri ayakkabılarının üzerine bindi. Yavaşça adama baktı o an. Yüzünde bir mimik bile oynamamıştı. “Acımıyor mu?” diye masumca sorduğunda adam sadece başını iki yana sallamıştı. Ve yavaşça dans etmeye başladılar. Slow dans eşliğinde sarmaş dolaş bir sürü çift dans ediyordu etrafta.

Ömer genzine dolan hoş kokuyu göz arda etmeye çalışıyordu dans ederken. Bu kız doğa gibi kokuyordu.

Yağmurdan sonraki toprak, ağaçta yeni açmış çiçekler, ada çayının hoş kokusu, manolya… Doğada sevdiği her şey… Sanki bu küçük kadının saçlarına doğanın tüm güzellikleri yerleşmişti.

Kokusunda huzur vardı sanki. Ya da genç adam deliriyordu. Bir kadının saçının kokusundan etkilenmek biraz sapıkça değil miydi? Kesinlikle deliriyordu. En iyisi bu kızdan uzak durmaktı. Niye her saniye ona daha çok çekiliyormuş gibi hissediyordu anlayamıyordu.

“Çok para harcadın,” dedi karısı aniden “O kadar parayı sırf o adamı yenmek için verdiğine inanamıyorum!”

Ömer Ali’nin kaşları çatılmıştı. Kollarının arasında olan küçük kıza bakarak “Sence ben onca parayı o adamı yenmek için mi harcadım?” diye sordu.

Hatice’nin bir kaşı kalktı “Hadi ama Ömer Ali! Adamla resmen sidik yarışı yaptın az önce!”

Genç adamın şaşkınlıkla bir an ağzı açılmıştı “Az önce sen gerçektende sidik yarışımı dedin?” Bu kızın her an başka bir yüzünü görüyordu.

Bir tek seni sevdimWhere stories live. Discover now