32. "Senden sonra..."

5.8K 393 76
                                    

Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür, o da bu gündür.

Can Yücel


Bölüm müziği: Edgar Hakobyan -
“Vivo Per Lei”
Not: müziği muzofond.fm sitesinden dinleyebilirsiniz. Harika parça.


***

Genç kadın elindeki beyaz şakayık çiçekleri ile mezarlıkta ilerlemeye devam ediyordu. Yüzü her günkü gibi bu günde solgundu. Maviş gözlerini bir keder sarıp sarmalamıştı. Gülümsemeye aşık olan dudaklarında artık hep buruk bir gülümeme yaşıyordu. Yavaşça başını kaldırdı. Soğuk mezar taşına baktı. Dudaklarını birbirine bastırdı. Her ne kadar ağlamak istemese de yine tekrar tekrar gözleri dolmuştu.

“Ben geldim…” diye fısıldadı dudakları.

Yavaşça mezar taşının üzerine oturdu. Nisan ayının başındaydılar. Hafa serindi. Sanki gökyüzü içindeki kederini hissediyordu. Bu yüzden ona acıyarak yağmur bulutlarını göndermişti. Onun yerine ağlasınlar diye.

Genç kadım yavaşça toprağı avuçlarken “Nasılsın babam?” diye sordu. Yanağından bir damla gözyaşı süzülürken “Senin aptal küçük kızın geldi.”

Soğuk bir rüzgar estiğinde başındaki şalı dalgalanarak birkaç metre uzağa uçmuştu. Hatice hemen yaşlarını silmeye başlamıştı o sırada. Çünkü yere düşen şalını küçük bir kız çocuğu koşarak gidip almıştı. Hemen geri dönerek şalını uzatmıştı.

“Annecim neden ağlıyosun?” diye sordu kırmızı yanaklı küçük kız. Tombul kırmızı yanakları olan kahverengi gözlü minik kız o kadar şirin bakıyordu ki genç kadın gülümsemeden edemedi.

“Ağlamıyorum annecim,” dedi kızının yanağını okşarken.

“Ama gözlerin kıymızı anne,” diye diretti küçük kız.

“Ağlamıyorum annecim. Toz kaçtı sanırım,” diye yalan söyledi tekrar Hatice.

Küçük kızı önce inanmak istemesede daha sonra bir metre uzağında beyaz bir kelebeğin uçtuğunu görünce heyecanlanarak onun peşinden koştu.

Koşarak uzaklaşan kızının arkasından bakmakta olan kadın “Bu gün torununla geldim baba,” dedi mezarda yatan babasına. “Zaman çok hızlı ilerliyor baba…” sanki babası cevap verebilecekmiş gibi toprağa baktı. Gözleri tekrar doldu. Ağlamaklı çıkan sesiyle “Dört senenin geçtiğine inanamıyorum!” diye isyan etti.

Alt dudağını ısırdı ağlamamak için. Kızı onun ağladığını hemen fark ederdi. Ama elinde değildi. İçi yanıyordu. İçi kan ağlıyordu.

“Seni çok özledim baba! Kokun burnumda tütüyor…” diye burnunu çekti. Mavi gözlerinin akı kıpkırmızı olmuştu. Titrek çıkan sesiyle “Onu da çok özledim…” dedi. “Ona çok benziyor değil mi? Onun gibi kahverengi gözleri var. Şimdiden çok somurtkan. Babası kılıklı işte…”

Uzaktan kızına baktı Hatice. Küçücük kızına baktı. Kıvırcık açık kahve rengi saçlı tombul minik kızı kıkırdayarak bir kelebeğin peşinden koşuyordu.

Üç yaşına yeni girmişti minik meleği. İsmi gibi mucizeydi onun hayatında. O karanlık günden sonra hayata tutunacağı tek ışığı olmuştu.

Dört koca yıl geçmişti! Dört koca sene… Tamı tamına 1460 gün.

Nasıl dayandı o bile bilmiyordu.

Bir tek seni sevdimWhere stories live. Discover now