4. "Safkan malikanesi"

11K 464 8
                                    

Hatice aldığı o adresle Safkan malikânesini sonunda bulabilmişti. Geniş bir arazide yer alan dört katlı koca ev sarayları andırıyordu. Ancak içine girince sıcak bir yuva havası veriyordu. Modern bir yapım bekliyordu ancak içerisinde el işçiliği bir sürü eşyayla karşılaşınca aile de sıcak ve sevecen bireylerinin olduğunun tanısına geldi. En çok ahşap işçiliği olan bir sürü mobilya, masa, sandalye, tekçe ve çekmeceler vardı. Muhtemelen evde oymacılıkla uğraşan birileri vardı. Krem rengi duvarlar içeriye hoş, temiz bir hava katıyordu.

İçeriye girmeden önce dışarıdaki demir kapının ardında yaşlı bir adamla karşılaşmıştı. Adam ağır Karadenizli şivesiyle konuşuyordu. Ona Ömer Ali'nin Tanrı misafiri olduğunu söylediğinde adam babacan bir tavırla içeriye almıştı. Malikânenin girişinde melek yüzlü bir kadınla karşılaşmıştı. Kısa boylu ve hafif balık etli kadın Ömer Ali Safkan'ın kız kardeşiymiş. Genç kızı içeriye buyur etmişti. Şimdi oturma salonlarında onu bekliyordu.

Adının Melike olduğunu öğrendiği kadın elindeki tepsiyle içeriye girdi. Hazırlamış olduğu sıcak kahvesini ve de buzlu şerbetini misafirinin önündeki masaya bıraktı.

"Bu gün hava epey bunaltıcı. Bu soğuk şerbet iyi gelir! Bizim özel tarifimiz! Umarım hoşuna gider!" diye karşı koltukta oturdu. Karşısındaki kız gözlerindeki güneş gözlüğü dışında hiç bir şeyi çıkarmamıştı.

"Teşekkür ederim size de zahmet verdim," dedi Hatice güzel sesiyle.

"Olur mu canım öyle şey! Ağabeyimin misafiri benimde misafirim!" getirmiş olduğu kahveden yudumlayarak "Nereden geldiniz bu arada sormamışım?" diye ilgiyle sordu Melike. "Buralardan değilsin galiba."

"Erzurum'dan geldim." Hatice soğuk şerbeti alarak örtüsünü biraz çekerek birkaç bir yudum aldı. Hala örtüsünü ayırmıyordu.

Melike birden üzülmüştü. Sanırım kızın yüzünde ağabeyi gibi bir yara izi vardı. Bu yüzden utanarak saklıyordu. Onu anlıyordu. Bu yüzden bu durumdan rahatsız olmamıştı. Zavallı kızcağız diye iç geçirdi. "Biraz uzakmış. Umarım yolda sıkıntı yaşamadınız Hatice Hanım," diye kibarca sordu.

"Çok şükür Allah'a sıkıntısız geldim. Burasını bulamayınca yolda bir genç adamdan adres tarifi sordum gerçi. O da sağ olsun yardım etti bana. Sanırım ağabeyinizi o da herkes gibi tanıyordu."

Melike gülümsedi "Evet muhtemelen öyledir" dedi içtenlikle "Ağabeyim sevilir sayılır buralarda. İnsanlarımız bir birine vefalıdır. Dostlukları derinden olur buranın."

"Evet, fark ettim. Yardım istediğim an canı teniyle herkes bana yolu tarif etmeye çalışıyordu" Hatice yolda gelirken bir yaşlı amcadan da sormuştu yolu. O bile babacan tavırla yolu canı teniyle tarif etmişti "Hepsi de ağabeyinizi çok seviyor sanırım. Yardımsever biri olmalı."

"Hem de çok!" dedi Melike gururla "Ağabeyim diye söylemiyorum yardım isteyen kimseyi bu güne kadar hiç çevirmedi. En koca yürekli adamdır o!"

Hatice biraz gülümsedi. Mavi gözleri ışıldamıştı o an. Melike bundan etkilenmişti. Kızın yüzünü göremiyordu belki ama o gözler çok etkileyici bakıyordu. Sadece gözleri bile içini ısıtıyordu.

"Umarım o zaman ağabeyiniz beni de geri çevirmez" diye mırıldandı genç kız. Bunu Melike duymuştu elbette ama ses etmedi. Bir sorunu vardı galiba diye düşündü. Ne kadar da gençti üstelik. Birden kıza tekrar üzüldü. Umarım ağabeyi ona yardımcı olabilirdi.

Akşam hızla gelmişti. Melike'nin oğlu Mustafa ve kocası Fırat'ta gelmişti. Annesi de komşularından sonunda gelebilmişti. Gene oğlu için kız bakmaya çıkmıştı. Melike bile artık ağabeyine kız bakmaktan yorulmuştu. Hasibe hanım salona girince yüzü örtülü kızı görerek biraz şaşırdı. Kızı hemen öne atılarak onun ağabeyinin misafiri olduğunu söyleyince Hasibe hanımın gözleri ışıldamıştı. Hemen kızın yüzünü görmek istedi ancak kızı engel oldu. Onun yüzünün yaralı olabileceğini bu yüzden utanarak sakladığını söyledi. Hasibe hanımın yüzü düşmüştü. O da her bir ana gibi oğluna güzel bir gelin almak istiyordu. Kendi çocuğu çirkin ördek yavrusu bile olsa onun gözünde prensti!

Bir tek seni sevdimWhere stories live. Discover now