3. "Can Borcu"

11.2K 495 31
                                    

"İşçilerin günlüğü dediğim gibi arttırıldı değil mi Hasan?" diye sordu genç adam büyük araziye bakarken. Bu yılkı ilk sürgün baya bereketli olmuştu. Yılın ilk çay hasadının verdiği mahsul herkesi memnun etmişti.

Mayıs ayının ayaklarıydı ama şimdiden hava epey sıcaktı. Ortalama 17 derece olması gereken sıcaklık bu gün 24-25 derece aralığındaydı. Üzerine bol gelen beyaz gömleği bile genç adamın hafif terlemesine engel olamıyordu. Bir elini güneş ışıklarından korunmak için alnına dayayarak uzaklardan büyük çay arazisine bakındı. Manzara enfesti! Yemyeşil vadi insanı sanki cennetteymiş gibi hissettiriyordu. Birde biraz serin bir meltem esse çok güzel olacaktı.

"Evet, kardeşim arttırıldı. Herkes çok teşekkür etti bu arada. Uşağım var ya sende bütün hatunların kalbini kazandın bilesin!" Diğer genç adam ağır Karadeniz şivesiyle gururla konuşmuştu. Dıştan bakılınca sert biri olarak tanımlansada oldukça sevecen ve iyi birisiydi.

"Sevinsem mi üzülsem mi bilemedum da!" Genç adam da bilerek Karadeniz şivesini biraz ağır basarak hafif gülümsemesiyle cevap vermişti. Sonra da gene eski ciddi haline dönerek kardeş saydığı adama bakarak "Havalar gittikçe daha sıcak oluyor Hasan," dedi kalın erkeksi sesiyle "Bu sıcakta bile harıl harıl çalışıyor işçiler. İnsanlarım bu kadar azimle çalışırken onların emeğini görmezden gelemem!"

Hasan biraz gülümseyerek başını salladı. Elini kardeşim dediği adamın omzuna koyarak hafifçe sıktı "Bileyrum da! Niye hemen ciddiyete binersin! Senin bu Karadeniz kanın da baya çabuk kaynar! Buna bir çare bulmalıyız uşağım!" deyince arkadaşı ona kaşlarını çatarak baktı "Bakma hemen öyle Ömer'im! Allah Allah! Bir evlensen diyorum! Kötü bir şey demiyorum ki! Evlenirsen belki böyle etrafta sinirli sinirli, somurtarak gezmezsin belki! Etraf da onca güzel dilber var ama birine bile bakmıysın ki! Sende gönlü olan çok valla! Artık ne edip ne yapıp onların gönlünü çalmışsan hayret valla?"

"Hasan ne saçmalıyorsun?"

"Dinle lan beni! Anan artık bana sardı diyorum da! Ağaç kakan gibi başımın etini yemeye başladı lan! Bende insanım! Evlen artuk da!"

Ömer Ali tembel bir gülümse gönderdi; "Demek anam şimdi senin başının etini yemeye başladı. Durum böyle desene be kardeşim! Önce amcam, sonra Melike, sonra kocası Fırat, ondan sonra da arkadaşım Hasan. Yarın da muhtemelen yeğenim evlenmiyor musun dayı diye başımın etini yemeye başlar!"

"Uşağım sende ne inatçı çıktın be!" Hasan, Ömer Ali'den bir yaş büyük olduğu için çoğu zaman bilerek uşağım kelimesini kullanırdı. Ömer'i öz kardeşi olsa bu kadar sevemezdi. "Evlen işte! Valla gına getirdin! Anana da üzülmüyorum değil hani! Kadıncağız tek evladının mürüvvetini görmek istiyor da! Çok şey istemiyor ki! Sende yaşlanıyorsun ha hatırlatırım!"

"Hasan ne olursun kardeşim sende başlama!"

Ömer Ali ellerini ön cebine atarak ağır ağır arazide yürümeye başladı. Bu gün çay fabrikalarını görmeye gittiğinden takım elbise giymişti. Gerçi kravat takmamıştı. Nefret ederdi o illetten. Ceketini de arabada bırakmıştı. Gömleğinin kollarını da yukarıya doğru sıvamıştı. Yakasından birkaç düğmeği de açık bırakmıştı. Beyaz gömlek onun geniş omuzlarını daha heybetli gösteriyordu. Bir tutam saçıda alnından aşağıya sallanıyordu.

"Biliyorsun evlenmek istemediğimi. O yüzden lütfen konuyu fazla uzatma."

"Ömer'im, kardeşim eninde sonunda evlenmen gerekiyor senin de. Torun sevmek ananında hakkı yav!"

Ömer Ali garip bir şekilde iç çekti. Yüzündeki yara izi nedeniyle evliliğe pek yanaşmıyordu aslında. Annesi bunu biliyordu elbet ama asla dile getirmemişti. Çevresindeki kimse dile getirmemişti!

Bir tek seni sevdimWhere stories live. Discover now