3.6

28 13 2
                                    

Her öfkenin altında bir yara yatar.

***

Bazı anlarda insan donakalır ve hiçbir şey yapamaz. Bu onun karşısında donakaldığım, düşünmekten hareket edemediğim ilk andı, bilmiyordum. Başlangıçtı, yenilişimin başlangıcı...

''Sana diyorum, ne yapıyorsun orada? Gizli gizli kapı mı dinliyorsun? ''diye üsteledi Ecevit abi. Kendimde değildim, basit bir yakalanma vakasıydı halbuki. Şaşırdığım şey sesiydi, az önce böylesine içimi dağlarken şimdi nasıl kızgın çıkıyordu? Biraz önce duyduğum o acı ses bir hayalden mi ibaretti ama hayır, olamazdı. Otuz Yedi de benim gibi duymuştu her şeyi işte.

Nasıl böyle saklıyordu kendini, kafasının içinde neler geçiyordu?

Ecevit abi elindeki tabakları tezgaha bırakıp tamamen bana döndüğünde artık konuşmam gerektiğini biliyordum, yine de bunu yapamıyordum. Kalp atışlarım tüm vücudumu uyuşturmuştu ve zihnim karmaşıktı. Bayılacak mıydım, neden böyle oluyordu? Tansiyonum mu düşmüştü acaba?

''Dilini mi yuttun?'' dediğinde olaya Otuz Yedi müdahale etti.

''Şarkı söylediğinizi bilmiyordum. ''dedim ve bir yandan mutfağa doğru yürüdüm. Bana kalsa bu konu üstünde çok durmazdım ama Otuz Yedi şuan ne yapsa kabulümdü. Ona güveniyordum, beni zor durumda bırakmazdı.

''Seni ilgilendirmeyen şeylerle vaktini harcama. ''diyerek önüne döndü ve çeşmeyi açtı. Tabakları yıkamaya koyuldu. Sanırım böyle yaparak benim gideceğimi düşünmüştü ama Otuz Yedi'nin bunun peşini bırakmaya niyeti yoktu.

''Ali Kınık'ı seviyorsunuz belli ki. ''dedim ve bir yandan odadaki boş kutuları iç içe geçirmeye başladım. Amacım meşgul gözükmekti.

''Gizli gizli dinlediğin yetmiyor bir de burnunu mu sokuyorsun? ''diye karşılık verdi.

''En sevdiğiniz şarkısı bu mu yoksa şuan aklınıza bu geldiği için mi söylediniz? ''diye sormaya devam ettim. Kaçamak bakışlarla yüzüne baksam da kutularla daha çok ilgileniyordum. Yüzündeki bıkkın ifade içten içe Otuz Yedi'yi etkilemişti.

''Ne zaman susacaksın? ''dediğinde Otuz Yedi ona baktı. Bir şey demeden baktığını gören Ecevit abi ise işini kısa bir süre bırakıp bana doğru baktı.

''Hele şükür! ''diye iç çekti bana bakarak.

Otuz Yedi bir an kırılsa da yüzüne sahte bir tebessüm kondurup, ''Seni ne zaman susturdular? ''diye sordu. Bu sorusuyla ortam buz kesmişti ve Ecevit abi sinirlenmişti.

''Bir daha ağzını açarsan... ''dedi ve büyük bir nefes alıp vererek kendini dizginlemeye çalıştı. Elindeki tabağı alıp gözlerime bakarak yere attığında biraz korkmuştum. Beyaz tabak dört bir yana dağılırken sesinde hiçbir duygu belirtisi yansıtmadan, ''Topla şu kırıkları. Sonra gidebilirsin. ''dedi. Ardına bile bakmadan mutfaktan ayrıldığında ben de bana dediğini yapmaya koyuldum.

Otuz Yedi sinirden titriyordu, onu ilk kez böyle görüyordum. Sanırım istediği yanıtları alamamak onu sinirlendirmişti. Ecevit abinin de sinir sorunları olduğu aşikardı, bana böyle davranması son derece kabaydı. Belki yarasına denk gelmişti söylediklerim, yine de sadece konuyu değiştirmek için söylenen şeylerdi.

''Tabak kırıp temizletmek ne demek ya? Hemen istifa ediyoruz, hemen! ''diye söylendi Otuz Yedi. Bir yandan kırıkları süpürüyordum, kim bilir belki Otuz Yedi'den de birkaç parça vardı bu kırıklarda. Neden bu kadar kafaya taktığına anlam verememiştim.

''Gecenin bu vaktine kadar çalışıyoruz, üstüne daha geç çıkmamıza sebep oluyor. Başımıza bir iş gelse geriye alabilecek mi? ''dediğinde ona hak vermiştim. Tamam, biz de durumu uzatmıştık ama en azından bize bu şekilde yaklaşmamalıydı.

On Yedi - Otuz YediOn viuen les histories. Descobreix ara