1.1

228 153 28
                                    

Ve sen, sana en çok acı veren ne varsa tekrar tekrar yaşamak zorundasın bu dünyada.

***

Aşkın hep masum olduğunu düşünürdüm ve sevginin her şeye yeteceğini sanırdım. Bu çocukluk muydu, emin değildim. Eskiden birbirini seven insanların nasıl mutlu olamadıklarına anlam veremezdim, sevginin önünde hiçbir şeyin olmadığını düşünürdüm. Öyle ya, kavuşamayanlara hep suçlayıcı bir tavırla bakardım. 'İsteselerdi, kavuşurlardı.' derdim. 'Eğer gerçekten sevselerdi, mutlaka kavuşurlardı.'

İnsan hiçbir zaman kesin hükümlü olmamalıydı, bunu anlamıştım. Sevgiye şüphe bulaştığında veyahut bir ihanet damlası girdiyse kanına, her şey değişirdi. Henüz bunu tam idrak edemediğim zamanlar olsa da geçmişe dönüp baktığımda o günün bir milat olduğunu yeni anlıyordum.

Kızlar ders saatleri geldiğinde mekandan ayrıldık, onlar fakültelerine giderlerken ben evimin yolunu tutmuştum. Yolumun üstünde Akdeniz Üniversitesi'nin kütüphanesi vardı ve madem arayı kapatacaktım, öyleyse kitap bakmam iyi olur diyerek önce oraya uğradım. Üniversitenin ilk yılında özellikle ikinci dönemde buranın müdavimlerinden biri olmuştum, hem evime yakındı hem de sessiz olduğu için çalışmak keyifli oluyordu. Güvenliği geçip merdivenlere yöneldim ve üst kata çıktım. İçerisi fazla kalabalık değildi, sınav haftası henüz gelmediği için bu durumu normal karşıladım. Masaların yanından sıyrılarak kitapların bulunduğu odaya girdim ve Edebiyat bölümüne ilerledim. İkinci sınıfta bitirmem gereken kitapları kısaca araştırdıktan sonra tavana kadar uzanan kitaplıkta istediğim kitapları bulmaya gayret ettim. Bulabildiklerimi aldım ve görevliye gidip barkodlarını okutmasını bekledim, işim tamamen bittiğinde de oradan ayrıldım. Kitapları geri getirene kadar bitirmeyeceğimi bildiğim için Olbia Çarşı'sına geri dönüp kırtasiyeye girdim ve kitapların birkaç haftada bitiremeyeceğim kısımlarını fotokopi çektirdim. Üniversite içinde olduğu için biraz pahalı tutmuştu ama yapacak bir şey yoktu.

Notlarım ve kitaplarla beraber eve doğru yürümeye başladım. Bir yandan da On Yedi'yle sohbet ediyorduk. Bana Batuhan'ı ne kadar özlediğinden bahsediyordu.

''Bir keresinde sen hastasın diye sabaha kadar hiç uyumadan bekledi biliyor musun? ''dedi.

'Benim evimde mi? Devrim neredeydi o zaman? ' diye sordum şaşkınlıkla. Çünkü biliyordum ki Devrim beni bir gün dahi yalnız bırakmazdı hasta olduğumda.

''Hayır, evinde değil. Devrim seninle olduğu için o gelememişti ama senden bir haber beklemişti sabaha kadar. Devrim'le hastaneye gideceğiniz zaman ona haber vermiştin, hastane bahçesinde gizlice seni görmeyi beklemişti. '' sesinde hüzün olmasa belki ona bana bunu anlattığı için kızabilirdim ancak artık onu daha iyi anlıyordum. O aşıktı, benim eski hatalı günlerimde aşık olmuştu. Ben ne hissediyorsam o da hissetmişti ve hissetmeye devam ediyordu. O aşıktı, benim de hala aşık olduğumu düşünüyordu.

'Bu konuyu kapatalım istersen On Yedi. ' dedim sadece.

İtiraz edeceğini düşünüyordum fakat, ''Tamam. ''demekle yetindi sadece.

'Bana kendinden bahsetsene biraz. ' diye sordum konu açmak için. Bu sorunun onu şaşırttığını biliyordum.

''Neyi merak ediyorsun? ''

'Hakkında az şey biliyorum, mesela ne yapmayı seversin? ' diye aklıma gelen ilk soruyu sordum. Onunla daha önceden tanışmış olsaydık belki bunları biliyor olurdum fakat vakit geçirmediğimiz için kafamda ona dair çok az bilgi vardı.

''Aslında pek bir hobim yok, bu konuda sıkıcıyım sanırım. Suda olmayı çok seviyorum, denizde kendimi serbest bırakmayı... Saçlarımın ıslanmasını pek sevmem ama su bana iyi geliyor. '' dediğinde onu bir anlığına denizde hayal ettim. Zayıf bedenini denizin derinliklerinde bırakmış bir kız, koyu renk saçları boynuna yapışmış ve gözlerinin yeşilini göz kapakları saklıyor...

''Ve mezarlıkları severim. Mezar taşları arasında dolanıp, insanların nasıl öldüklerini tahmin etmeyi... '' deyip kıkırdadı

'Neden peki? Bunu ilk yaptığında neden yapmıştın? '

''Aslında ilk yaptığımda amacım başkaydı. Ben ailemi hiç görmedim Meyra, belki onlardan biri o mezar taşlarından birinin sahibi ve ben bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim. Annemin adını bile bilmiyorum, yine de belki onun mezar taşına denk gelirim diye bunu yapmayı seviyorum. '' dedi ve biraz duraksayarak ekledi. ''Belki hayat bizi bir mezar taşında denk düşürmüştür, bunu bilmesem de olma ihtimali yaşamak için bir sebep. ''

'Keşke elimden bir şey gelse... Onları nasıl bulabileceğini bilmiyorum. ' diyebildim sadece. Ondan böyle cümleler beklemiyordum.

''Batuhan... '' diye fısıldadı, bunu neden yaptığını karşıya baktığımda anladım. Karşı kaldırımda Batuhan arkadaşlarıyla beraber yürüyordu ve bizi, yani beni, fark etmişe benzemiyordu.

On Yedi son derece heyecanlandı, o heyecanlanınca benim de kalp atışlarım hızlandı. Her ne kadar bakışlarımı Batuhan'dan çekmek istesem de On Yedi buna engel oluyordu. Bazı anlarda ona karşı koymakta güçlük çekiyordum, kontrolü eline almayı seviyordu.

''Meyra n'olur gidip konuş onunla, sesini duyayım n'olur! '' ağlayarak kurduğu cümleyle adımlarımı yavaşlattım. Ağlamasını istemiyordum fakat bu demek değildi ki her dediğini yapacaktım. Batuhan'la olan son konuşmamız aklıma geldiğinde derin bir nefes aldım, hızlıca geçip gitmek en iyisiydi.

''Bize bakıyor, bize bakıyor! '' diye bağırdığında ister istemez bakışlarım Batuhan'a doğru kaydı. Doğruydu, arkadaşlarıyla sohbet ederken bizi görmüş olmalıydı. Gözlerini üstümden çekmezken bakışlarını kaçıran ilk kişi ben oldum ve adımlarımı hızlandırdım.

''Meyra en azından birkaç saniye daha bak ona, lütfen. Onu görmeyeli kaç gün oldu bilmiyor musun? ''

'Hayır On Yedi, cesaret kazanıp yanıma gelsin istemiyorum. 'dedim. Sızlanıyordu, belli ki acı çekiyordu. Belki de ona acıyı yaşatan bendim, ona bakmayan gözlerimdi, onunla olmayan bedenimdi, ona dokunmayan parmak uçlarımdı.

Fakat ben bir daha ihanet edemezdim.

''Meyra. '' bana artık tanıdık gelen o ses tonunu duymamla adımlarım yavaşladı. İstemsizce elimdeki notları sıktım ve arkama doğru döndüm. Arkadaş grubunu arkasında bırakmış, karşı kaldırıma geçip peşimden gelmişti. Kahverengi gözlerini mavi harelerimden bir an olsun ayırmıyordu fakat ben gözlerine bakmaktan kaçınıyordum. Kahverengi saçları esen yelden nasibini alarak dalgalandıklarında bakışlarım birkaç saniye oraya kaydı.

O an anlamamıştım fakat daha sonra bu anı düşündüğümde ona bakan kişinin ben değildim. On Yedi'nin ta kendisiydi.

''Beni görmezden gelip gidecek miydin gerçekten? '' diye sordu, sesinde alay mı vardı?

''Peki sen, seni görmezden gelen birinin peşinde mi koşacaksın gerçekten? '' dedim. Bu yanıtım On Yedi'yi mutlu etmemişti ama ben konuşurken onun suretine doya doya baktığı için memnun olduğunu hissediyordum.

''Sen aşk ne demek bilmiyorsun. ''dedi sinirle önce, sonrasında derin bir nefes alarak tekrar konuştu. ''Unutma, bu aşkı tek başıma yaşamadım ben fakat cezasını bana yıkıyorsun. ''

''Ortada bir aşk yok Batuhan... ''

Lafımı kesti. ''Var! ''

''Seni hatırlamıyorum. Hatırlamak da istemiyorum. ''

''Sen mutlu olsaydın bana hiçbir zaman gelmeyi seçmezdin Meyra, onun seni hep mutlu edeceğini mi düşünüyorsun? Sana aynı hayal kırıklıklarını tekrar yaşatacak. '' dediğinde kaşlarımı çattım, ona yanıt vermek istiyordum fakat On Yedi beni susturdu.

Ve ben de yanıt vermeden arkamı döndüm. Ellerim titriyordu, sinirli miydim? Ya da mutsuz? Bu hissiyatın henüz tarifini içimde yapamazken yürümeye başladım.

Ve o, sanki ben ondan hiç gitmemişim gibi tekrar konuştu. ''Sen tekrar mutsuz olacaksın Meyra, o zamanda da yanında ben olacağım. Çünkü şimdi benden uzaklaşan her bir adımı, üzüldüğünde bana doğru atacaksın! ''

***
-Bölüm sonu! Biraz kısa oldu, diğer bölüm daha uzun gelecek 💚

~Batuhan karakteri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizleri çok seviyorum, kendinize iyi bakın. Diğer bölümde görüşmek üzere 💚

On Yedi - Otuz YediWo Geschichten leben. Entdecke jetzt