3.1

49 23 2
                                    

Aklın hep seçemediklerinde kalsın

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Aklın hep seçemediklerinde kalsın.

***

Sonsuzluğa uzanan yemyeşil bir çimen alan... Tam ortasında uzanıyorum öylece, bakır saçlarım çimenlerin aralarına karışmış. Kim bilir belki ufak karıncalar saçlarımın kenarlarından dolaşmaya çalışıyorlardır veyahut üstümden uçan kuşlar varlığımı sorguluyorlardır. Varlığımı sorgulamak... Tam da benim yaptığım gibi işte, olan her şeyi bir kenara itemediğim için her şeyi en baştan düşünüp beyin fonksiyonlarımı zorlamak...

Esen serin rüzgarla tenimin ürperdiğini hissediyorum, üstümde beyaz bir elbise var sadece. Çıplak ayaklarımda taze çimenlerin varlığını daha çok hissediyorum. Sonra bir kuş cıvıltısı geliyor kulağıma, içim daha çok huzurla doluyor. Başımın üstünde dönüp dolaşan kuşa ellerimi uzatıyorum, oysa durmak yerine dönmeye devam ediyor. Ardından beni bırakıp bir yere doğru uçuyor, gözlerim onu takip ederken buna bedenim de eşlik ediyor. Eskitme bronz bir ayna buluyor, işlemeli kenarlarına konuyor. Yanına doğru koşuyorum, sanki kaybolmasından korkar gibi. Oysa korktuğum tek şey kendimi kaybetmek, bunu henüz bilmiyorum.

Yanına gittiğimde kuş uçup gidiyor, kanadından bir kuş tüyü bırakıyor yalnızca. Siyah tüyü alıp inceliyorum. Dipleri koyu siyah olsa da uçlarına doğru lacivert karışmış, böyle bir tüy ilk kez görüyorum. Oysa kuş daha az önce gözlerimin önündeydi, uçuşuna bakmaktan tüylerine bakmayı akıl edememiştim. Ben hep böyleydim işte, bir şey aklımı dağıttığında güzelliğini görmezdi gözlerim.

Aynaya doğru baktığımda onu görüyorum, On Yedi'yi. Önceden hapsedildiği ağaç gövdesini bu kez çiçeklerle süslemiş, rengarenk çiçeklerle hem de. Anlaşılan baharın gelişini beklemeden o getirmiş içindeki baharı. Elimdeki kuş tüyünü aynanın diğer tarafına bırakıyorum ve bir gayretle On Yedi'nin tarafına doğru geçiyorum. Yere düşen tüyü r rüzgar alıp götürüyor benden, ardından ağaç gövdesindeki çiçeklerin de o rüzgarla dört bir yana dağılıp gittiğini görüyorum. On Yedi elindeki çiçekleri rüzgara doğru bırakıyor, siyah saçlarına karışan acılarıyla birlikte hepsi uzaklaşıyor ondan.

Bin bir çabayla gelen bahar bir rüzgarla yok oluyor.

''Meyra. ''diye bir fısıltı duyuyorum ardından. Öyle cılız, öyle güçsüz bir ses ki bu başta hayal gördüğümü düşünüyorum. Ardıma baktığımda Otuz Yedi'yi görüyorum. Aynanın diğer tarafında kalmış, bu kez sadece bakıyor bana. Buraya gelme gibi bir çabası yok. Kahverengi saçlarına karışmış ak saçlarının daha belirgin olduğunu görüyorum, anlaşılan hayat onu yıpratmıştı. Kahve gözlerinin kenarlarında biriken kırışıklıkları sorgulatıyor bana hayatı, gençken çok güldüğü için mi oldu onlar yoksa çok ağladığı için mi?

''Ona izin verme. ''dediğini duyuyorum. Kaşlarım çatılıyor, ne demeye çalışıyor? On Yedi'yi işaret ettiğinde arkama dönüyorum ve onu görüyorum. Bir zamanlar zincirlendiği ağaç gövdesinin dibine oturmuş, yüzünü göremiyorum. Yaklaştıkça görüyorum ki elbisesinde kan izleri var, sanki kan banyosu yapmış gibi elbisesinin eteklerinden kan damlıyor. O an bana bakıyor ve gözlerindeki çaresizliği görüyorum.

On Yedi - Otuz YediWhere stories live. Discover now