30. bölüm "Tatlı kaçış"

Start from the beginning
                                    

9 saat sonra. 

Ömer Ali evdekiler bir şey fark etmesin diye yüzüne zoraki bir gülümseme takınarak evden ayrılmış gecenin bir yarısı Erzurum’a yol alıyordu. 

Lanet olsun! Şu an nedense öfkeden köpürüyordu ve artan öfkesinin nedenini bilemiyordu! Eve geç saatte gelmişti. Bütün gün iş yüzünden birde yurt dışına mal gönderdiklerinden zaman su gibi akıp geçmişti. Eve gelip güzel karısının göğsüne başını koyarak, onun rahatlıcı kokusunu içine çekerek uyumak isterken (ondan önce küçük bir etkinlikten sonra tabii) karısı apar topar baba evine gitmişti! Hassiktir! Kesinlikle ona ceza veriyordu! Ya da daha doğrusu… Onu terk etmişti. 

Ömer Ali bu düşünceyi aklından atmak istedi. Hayır! Onu terk edemezdi. Siktir! Buna bir kere asla izin vermezdi! Dişlerini sıkarak daha direksiyonu sıktı. Gaza daha da yüklenmişti. Farlar yansa bile etraf zifiri karanlığa büründüğünden ilerisi kapkaranlıktı. 

Ömer Ali onun tavrı karşısında hafif kararsızdı. Ne düşüneceğini bilmiyordu. Evet, Hatice mutluydu ve bunu belli ediyordu. Yani onunla olan o son tartışmasından önce bunu daha çok belli ediyordu. Gözleri her zaman gibi ışıl ışıldı. O güzel bal dudakları hep tatlı bir kıvrım içindeydi. Kocasının çoğu zaman ciddi olmasını aldırmıyor, onu gülümsetmek için bazen gerçekten çaba sarf ediyordu. Genç adam bu çabayı seziyordu elbette. Kolay bir adam olmadığının farkındaydı. Somurtkandı. Az konuşuyordu. Gününü sadece birkaç cümle kurarak geçirebilen ruhu seksek yaşında olan bir adam gibi davrandığını biliyordu. Tamam kabul ediyordu! Hiç bir şekilde eğlenceli değildi. Öyle gençlerin kalbini hoplatacak aktiviteleride yoktu. En fazla oturup kitap okurdu o kadar. Genelleme olarak tolerans sahibiydi ancak yinede insanlara ona karşı saçma sapan şakalar yapmasına ya da onun karşısında çok rahat olmalarına izin vermezdi. Fakat tüm bunlara rağmen genç kadına karşı daha toleranslı ve anlayışlı olmaya çalışıyordu. Ufak tefek ve yaşına uygun hareketlerine ya da hareketlerine asla ses etmezdi. 

O fotoğraf olayı gibi. Lanet olsun! O o fotoğrafı hatırlamak bile aletinin seğirmesine neden oluyordu. Dişlerini sıktı! Siktir! Siktir! Siktir! Şu an evde birbirlerine sarılarak uyumak (aslında sevişmek) varken onun peşinden gecenin bir vakti yol alıyordu! 

Harika çok güzel ilerliyorsun Ömer Ali! Böyle devam koçum! Küfürlere de geçtik, mantığımızı da kaybettik, aklımızın olduğundan da şüphe eder olduk (!) böyle devam aslanım! 

Siktiği iç seside onu hiç rahat bırakmıyordu. Kafatasının içerisinde: Hatice - 1; Ömer - 0 diye tablo çizelgesi yaratıyordu. 

2 saatlik yolu 1.5 saatte gelen Ömer Ali kayınpederinin evine gelmişti sonunda. Arabadan hızla indi. Beyaz gömleğinin yakasını düzeltti. Önce çatık kaşlarıyla etrafına bakındı. İleride küçük cadının arabası duruyordu. Bu gece ona tatlı bir ceza vermeyi aklının bir köşesine yazdı. 

Konağa yaklaştığında daha kapıyı çalmadan lapı aniden açılmıştı. 

Hatice Bedriye annesiyle salonda oturuyordu. Bedriye Hanım gülerek Hatice’nin anlattıklarını dinliyor bir yandanda elma soymaya devam ediyordu. Bir dilim daha elma uzattı kınalı kuzusuna. 

“Şimdi sen kocanı mı terk ettin ben onu anlamadım güzel kızım?” diye güldü. 

Hatice dudak büktü. Elma dilimini alarak hepsini ağzına tıktı. Yanağının bir tarafını şişirerek çiğnemeye devam ederken kucağındaki puf yastığa daha da sarıldı. “O benim kocam süt anne,” dedi homurdanarak. “Odunu niye terk edeyim ki?”

Bedriye Hanım gülümsemesini sakladı. Hatice’nin ikide birde kocasına odun demesi bir konuda ona darılmış olduğunu gösteriyordu. 

“Odun beni aramadı bile baksana!” dedi telefonun ekranını göstererek Hatice. “Adam bir mesaj atar en azından! Karım ne eder ne yapmış diye merak eder! Ama beyefendi o kadar meşgulki (!) karısına bir mesajı yazacak kadar vakit bile bulamıyor!”

Bir tek seni sevdimWhere stories live. Discover now