Gözleri yeniden kadınının güzel yüzünde gezindi… Öyle inanılmaz bir güzelliği vardı ki... Ancak onu etkileyen, içindeki ilkel adamın vahşileşmesini tetikleyen onun bu eşsiz güzelliği değildi… Hayır, hayır… Kesinlikle bu değildi… Peki, neydi bu kadında kendisini bu kadar çeken şey? Birkaç gün sonra şu gülümseyişe doyacak mıydı? Ona hınzırca bakarak sürekli adını tekrarlamasından doyacak mıydı? Mavi gözlerini kocaman açarak ondan bir şey istemesinden… Gülerek ona bir şey anlatmasından ve yahut o bir şey anlattığında gözlerinin içine bakarak onu dinlemesinden bıkacak mıydı? İçinden bir ses hiç sanmıyorum diyordu sanki.  Hem şu vücut kendisine çekici gelmeyecek kadar şahane değil miydi? Bilemiyordu doğrusu… Bu küçük kadına ne kadar bağlandığını şu an yavaş yavaş idrak ediyordu sanki… Çoğu evli çifti saran alışılmışlık kendilerine de ulaşacak mıydı acaba diye bir yandanda düşünmeden edemiyordu. 

Bu güzel kadının… Onun gibi bir adama ne zamana kadar katlanabileceği bir muammaydı doğrusu. Eşsiz güzellikteki bir kızın bir çirkinle ömür boyu evliliği söz konusu sonuçta! 

Hatice yatakta hafifçe kıpırdandı…

Sonra… gözleri usulca aralandı. Uzun kirpikler isteksizce yukarıya kalktı. Mahmur mavi rengi gözler, o kirpiklerin aralarından bir ışık gibi aktı gitti. Kocasının ayakta durmuş olduğunu ve kendisini seyrettiğini görünce de berelenmiş kırmızı dudakları hafifçe kıvrıldı.

“Günaydın…” dedi hafif uykulu bir tonla. Onun kendisini çatık kaşlarla seyretmesine aldırmamıştı. Kocasının genel yüz hali artık alışık olduğu bir şeydi sonuçta. Gülümsediğinde, gözlerindeki parlaklık yüzüne yayılmıştı haince. 

Ömer Ali’nin kaşları çatıktı hâlâ… Hayır! Az önce düşündüğü şey doğru değildi! Bu kadın sadece ‘çok güzel bir kadın’ değildi! Ona göre, o kainatın en güzel kadınlardan birisiydi… Daha evvel bu kadar güzel masum gülümseyen, bu kadar etkileyici güzel bakan bir kadın görmemişti. Aslında Hatice, bugüne kadar hiç göremeyeceği en eşsiz bir kadındı. O bunun farkına vardığında onun yanında kalmak ister miydi işte ondan korkuyordu… 

“Günaydın…” dedi Ömer Ali elinde olmadan kuru bir sesle.

Tabii Hatice onun bu haline hiç aldırmadı. Günlük huysuz Ömer Ali ifadelerine hoş geldiniz! Rahatça gerindi yatakta. Dün geceden sonra kocasından pek utanmıyordu artık. İncecik vücudunun aç gözlerle seyredilmesi de güzel bir şeydi hatta. Hehhe diliyle yaptığı o şeyleri düşündükçe hala kızarabiliyordu oysa. Demekki Ömer Ali’nin az konuşan dili bu konularda ustaydı! 

Karısının yanaklarının kızarmasını ve hınzır gülümsemesini fark eden genç adam elinde olmadan “Komik bir şey mi var?” diye sordu. 

“Yooo… Üzülücek bir şey var aslında…” dedi Hatice alaycı bir tavırla kocasına. “Ne çabuk bıktın benden?” Gerinmesine devam ederken merakla kocasını süzmüştü. “Ben beş gün yataktan çıkmayacağız zannetmiştim dün geceden sonra?” dedi gülerek. “Sen tıraş olup giyinmişsin bile?”

“Arada sırada yemek yememiz lazım!” dedi Ömer Ali onun tavrına homurdanarak. “Yatakta yemeyi sevmiyorum Maviş…”

“Yedin mi peki?”

“Seni bekledim…”

Hatice’nin dudakları yukarıya doğru kıvrılmıştı. Dün geceden sonra doğrusu keyfi yerindeydi. Ve ilk defa kocası kahvaltıya inmek için onu beklemişti. Ama yinede mutluluğunu saklayarak “Başkaların kocası ilk gecelerinden sonra karısının yatağına kahvaltı tepsisi getiriyor!” diye homurdandı. 

Genç adamın bir kaşı havalanmıştı. “Kimmiş o başkalarının kocası?” diye sordu önce. Sonra elindeki kitabı yukarıya kaldırarak “Bu kitaptaki kızın kocası mı?” diye sözlerini noktaladı. 

Bir tek seni sevdimDonde viven las historias. Descúbrelo ahora