Birlikte Saracağız

Start from the beginning
                                    

Huzursuz... Uyumsuz...

Kök salmıştı bu iki duygu içine. Ne yaparsa yapsın ikisinden de kurtulup, içinde yaşadığı kalabalığa bir türlü karışamamıştı. Hayattan payına düşen yılları almış, ömrüne geçmez denen onlarca sene eklemişti. İkisi de geçmemişti.

Aynı saatlerde, aynı şehirde, bir otel odasının penceresinde, benzer sesleri dinleyen ve hemen hemen aynı şeyleri düşünen biri daha vardı.

Serdar...

Onun düşüncelerine bir de Berrin eklenmişti.

Ah Berrin...

Kadın, nasıl da içinin acısı olmuştu. Aklına gelenle burukça gülümsedi Serdar. Öyle ya, her şeyi olmuşken içinin acısı neden olmayacaktı? Üstelik sebep bile aramıyordu. Tüm olan bitenin sebebi kendisiyken, çaresiz bir uğraş olurdu bu. Berrin onun içinin acısıysa, o da Berrin'inkiydi. Biliyordu... Onlar birbirine hem çare, hem de çaresizlikti.

Başlarının üstündeki gök aynıydı. Aynı gökyüzünün altında nefes alıyor, aynı acının pençesinde kıvranıyor, düşüncelerine birbirlerini konuk ediyorlardı. Ama yetmiyordu... Yetemiyordu...



"Bir otel odasının penceresinin önüne yerleştirilmiş, tahta bir masada oturuyorum. Gözümün önünde alabildiğine uzanıyor şehir... Alışkın olduğum manzaradan uzak gördüklerim. Bu şehir bana yabancı... Ben bu şehre yabancıyım. Beni buraya bağlayan tek bir şey var, o da sensin... Nefes almaya tek bir sebebim var, yine sensin... Aslına bakarsan Berrin, seni tanıdığımdan beri pek çok şeyin sebebi hep sen oldun.

Şimdi, başlarımıza aynı gökyüzü çatı olmuşken, aynı havayı soluyorken; senin bu şehirde oluşun, bana kalmak için binlerce sebep veriyor. Tüm 'ama'lardan uzak, bunun keyfini sürebilmek isterdim. Hiçbir 'keşke'nin gölgesini düşürmeden seni sevebilmek isterdim. Ama malûm, beceremedim.

Şimdi düşünüyor musun bilmiyorum. Ama aylar önce, saçma sapan davranışlarımın ve içime kapanışımın sebebini çok aradığını biliyorum. Nasıl anlatsam ki? Günler, geceler boyunca çırpınsam sana açıklayabilir miyim, emin değilim. Beni anlamak ister misin, ondan da şüpheliyim gerçi. Anlattıklarım bir şeyleri değiştirmeye yetebilir mi, o kısmı sorgulamıyorum bile. Çünkü bunların birini dâhi senden değil istemeye, beklemeye bile yüzüm yok. Ama Berrin... Sen yine de, her daim olduğu gibi anla beni.

Benim içimdeki sevilmeye aç o çocuğu bir tek sen gördün. Ömürden aldığım onca yıl boyunca bir tek sen... Ben bile, çoğu kez görmezden geldim o yanımı. Böylesi daha kolaydı çünkü. O çocuğu, geçmişin parçalara ayırdığım odalarından birine kapadım. Bir de ben terk ettim onu.

O çocuk... Çok yaralıydı. En çok da, yaralarını nasıl saracağımı bilmediğimden görmezden geldim. O yaralar nasıl sarılırdı, seni görene kadar bilemedim.

Bir yanı biçilmişti o çocuğun... Hoyratça... Geride hiçbir şey bırakmamacasına... O yüzdendir ki, onların geçmiş saydığını ben bir türlü kabullenemedim. O yüzdendir ki, geçmişi hastalıklı bir yara gibi hep içimde taşıdım. Ben bile farkında değildim bunun.

Babam...

Büyüdükçe bir tarafım anladı onu aslında, biliyor musun? Anladı; ama asla hak veremedi. Babam içimde doldurulması imkânsız kara delikler açtı.

Böyle olurmuş, sonradan anladım. O sevilmemişlik öyle oymuş ki içimi, hepsi birer kara deliğe dönüşmüş. Öyle büyük kara delikler ki hem de...

Sonradan bildim Berrin. Ben farkında olmadan, tüm o kara delikleri sen kapat istemişim. Oysa ne büyük haksızlık... Oysa ne de büyük bir yanılgı... Tam da bu yüzden, beni ne kadar seversen sev, yetmedi. Yetiremedim... O delikler, senin verdiğin her şeyi emdi, yok etti.

Hüzün Yağmurları-(Kitap Oldu)Where stories live. Discover now