Gözlerim dolarken, yatağına doğru ilerledim ve köşesine oturdum ancak orada oturmamı istememişti. Beni yatağında istemediğini anlayıp sandalye getirmeye kalkacakken yana kaydı ve yatağında bana yer açtı. Titreyen vücudumla yatağın altına girdim ve bana sokuldu yavaşça. "Yorganın altına gir, soğuk." diye fısıldadı ancak ateş gibi yanıyordum, haberi yoktu.

Hiçbir şeyi düşünmemeye çalıştım ancak olmuyordu. Farkındaydı. "Sadece bu geceliğine abi kardeş olsak olur mu?" diye fısıldadı dolu gözleriyle. 

Kafamı salladım. Çok isterdim bunu, bir anlığına her şeyi unutmayı.

kolumu boynunun altından geçirdim ve onu kendime çekip saçlarının üstünü sıkıca öptüm. "Ne gördün rüyanda?" diye sordum şefkatle.

Başını daha çok yasladı göğsüme. "Konuşmak... İstemiyorum." diye konuştu kesik kesik.

Elimi sarı saçlarının üstünde gezdirdim. "Anlattıkça rahatlarsın, hadi abim, anlat bana ben de sana yardımcı olayım." diye fısıldadım.

"Ben... Hiç kimsemin kalmadığını gördüm. Sizi kaybettiğimi, Doruk abimin öz kız kardeşi için bana arkasını döndüğünü," diye konuştu ağlayışlarının arasından.

Dudağımı ısırdım sertçe ve kafasını göğsüme gömdüm. "Seni bırakmazlar." diye kendimden emin bir şekilde konuştum. "Peki sen, neden böyle düşünüyorsun? Ne yaşadın da bu kadar güvensiz kaldın onlara?" diye fısıldadım.

Cevap vermedi, ben de sormadım. Uzun bir süre öylece durduk ve birbirimizin nefes seslerini dinledik. Odaya güneş yavaş yavaş vurmaya başlayınca yavaşça kalktım ancak Selin'in sesiyle durdum.

"Sabah... Yeniden benden nefret ediyormuş gibi mi bakacaksın?" diye sordu yutkunarak.

Arkamı dönmedim, bir cevap vermedim, senden nefret etmiyorum kendimden ediyorum diyemedim, kardeşim olmanı istiyorum diyemedim, seni abilerimle gördükçe kıskanıyordum diyemedim, yanımda ol diyemedim, yaralarını sarayım, yaralarımı sar diyemedim. En çok da seni seviyorum diyemedim diye pişmanlığımı yaşadım.

<>

Eroğlu, adımlarını sertçe basarak koridorları inletiyordu. Ardında üç korumasıyla birlikte, hızlı adımlarla belki de koşarak sevdiği kızın bulunduğu odayı arıyordu.

Üstündeki siyah gömleğin yakasını çekiştirdi ve koşarak danışmanın önüne geldi. "Selin Dinçsoy nerede kalıyor?" diye sordu sertçe. 

Kadın ona bakan genç adama baktı ve derince nefes aldı. Bugün bu kız için gelen belki de yüzüncü kişiydi. "Nerede kalıyor dedim sana!" diye sesini yükseltti çocuk. Düşünecek ne vardı? Direkt nerede kaldığına bakacaktı.

"Hastanemizin dokuzuncu katı Dinçsoylar için ayrılmış ancak izninizin olması-"

"Sikerler izni." diye tısladı ve hızla asansöre doğru adımladı. Attığı her adım içine kor gibi düşüyordu, onu delicesine yakıyordu.

Elleri stresten titreye titreye girdi asansörün kapısının açılmasını bekledi. Kapı açılınca karşılaştığı manzara, beklediğinin oldukça aksiydi. O an anlamıştı ki, Zemheroğulları ölüyordu. Her biri teker teker birer köşeye çekilmiş, onlar için ayrılmış onca oda varken koridordaki camın önünde kendilerine işkence çektiriyorlardı. İlk defa Nasuh Ağayı böylesine aciz görüyordu. İlk defa Dinçsoy erkeklerini bu denli berbat bir durumda görüyordu. Her birinin saçı sakalı birbirine karışmış, ağlamaktan gözlerindeki kızarıklıklar gözaltı torbalarını süslüyordu.

Aşiret PaketWhere stories live. Discover now